3 Nisan 2009 Cuma

magaralarin olusumlari ve ozellikleri

Yeraltında bulunan, en az bir insanın girebileceği kadar genişliğe sahip olan boşluklara mağara denir. Bunlar bir kaç metreden, kilometrelerce uzunluk ve yüzlerce metre derinlik veya yüksekliğe ulaşabilirler. Mağaralar oluşum şekline göre: doğal ve yapay mağaralar olarak iki gruba ayılır. İnsanların kazdığı (kaya mezarları ile volkanik tüf veya marnlarda açılan yeraltı şehirleri, kaya evleri ve tapınaklar, meyve-sebze depoları...vb. ) veya hayvanların oyduğu boşluklar yapay mağaraları oluştururlar.








(Altınbeşik Mağarası-ANTALYA)





Buna karşılık ana kaya oluşurken veya oluştuktan sonraki fiziko-kimyasal olaylarla oluşan mağaralara da doğal mağara adı verilir. Bu grup mağaralar oluştuğu kayaya bağlı olarak, gelişim zamanına göre birincil mağaralar veya ikincil mağaralar olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. Ana kaya ile birlikte oluşan mağaralara birincil mağara adı verilir. Lav mağaraları, buzul mağaraları, traverten boşlukları gibi. Anakaya oluştuktan sonra gelişen mağaralara da ikincil mağaralar adı verilir. Karbonatlı (kireçtaşı, dolomitik kireçtaşi, dolomit, karbonat çimentolu konglomera ve kumtaşı), sülfat (jips) ve klorürlü (tuz) kayaların yeraltısuları tarafından aşındırılması sonucu oluşan mağaralar bu grupta yer alırlar. Mağaraların oluşumuna ortam hazırlayan en önemli kaya, kireçtaşıdır. Bu kayaların kimyasal bileşimi ve bol çatlaklı yapıları mağara gelişimine uygun ortam hazırlamışdır.




(Cumayanı Mağarası-ZONGULDAK)





(Mağara Oluşumu)
Derinlikleri yüzlerce metreyi bulabilen bu mağaraların araştırması son derece zor ve tehlikelidir. Buna karşılık ova, göl veya nehir seviyesine yakın bölgelerde veya hemen altlarında geçirimsiz birimlerin bulunduğu kireçtaşlarında son derece uzun ve yatay mağaralar gelişmiştir. Bu mağaralara dışarıdan su girse de (düden veya subatan), çoğunlukla içinden su çıkan kaynak durumundadır. Birbirine bağlı bir kaç kattan oluşan bu mağaraların içleri yer yer göller, damlataş havuzları ve her türden damlataşlar ile kaplı olabilir.


Mağaralar karanlık boş galeri ve salonlardan oluşmamışlardır. İçleri, yerüstü ve yeraltı suları tarafından dışarıdan getirilmiş kil, mil, çakıl, blok ve moloz yığınları ile yerinde oluşmuş damlataşlar ile kaplıdır.


(Altınbeşik Mağarası )





Mağara çökellerinin biçim, boyut ve değişik renkli olmalarında mağaranın geliştiği ana kayanın kimyasal bileşimi, tabakaların duruşları, çatlak veya kırık yapıları ile yeraltısularının fiziksel ve kimyasal özellikleri belirleyicidir.

Yeraltısularının genel özellikleri, mağaraya giriş şekilleri, mağaradaki hareketleri ve mağarayı oluşturan kayacın fiziksel-kimyasal yapısına göre damlataşlar 5 gruba ayrılır:
1- Damlama ve sızma ile oluşan damlataşlar (sarkıt, dikit, sütun, duvar damlataşları, göğüslük, sayvan, soğan sarkıt, filayağı sarkıt, mantar dikit...)
2- Aykırı (erratik) şekiller (heliktit veya ekzantrik, mağara kalkanı,. mağara çiçeği, mağara iğnesi, mağara karnıbaharı, patlamış mısır şekillleri... )
3- Suyun yüzeyde serbest akımı ile oluşanlar (örtü damlataşı, damlataş köprüsü, şelale damlataşları)
4- Su altında ve düzeyinde oluşanlar (damlataş havuzu, mağara incisi, mağara sütü)
5- Buz oluşumları

Mağaraya ulaşan suların ilk oluşturduğu şekil sarkıtlardır. Tavandaki çatlaklar veya tabaka aralarından damlayan bu sularda bir kısım CO2'in serbest hale geçmesiyle damlanın çevresinde ince, yarım küre şeklinde CO3 çökelir. Dairesel çekirdeğin ortası boş olduğundan, su buradan damlar. Damlayan her su, bu çekirdeği silindirik olarak büyütür. Böylece, zamanla içi boş, genişliği her yerde eşit çubuk makarna veya tüp şeklinde saydam şekiller oluşur. Sarkıt oluşumunun başlangıç dönemini karakterize eden bu şekillere makarna sarkıt adı verilir ve damlamanın seyrinde herhangi bir değişiklik olmadığı sürece çapları 5-10 mm, boyları 1-3 metreye ulaşabilir.




(Sarkıt-Dikit Gelişimi) (Karaca Mağarası-GÜMÜŞHANE)





Düşey yönde büyüyen makarna sarkıtlarının içindeki kanalın tıkanması veya su akımında küçük bir değişikliğin olması durumunda, sular makarnanın içinden değil, dış yüzünden akarlar. Böylece düşey yönde uzama ile yanal yönde kalınlaşma birlikte olur. Dış görünümleri genel olarak havuca benzeyen sarkıtların geometrileri, damlanın devamlılığına, çatlak yapısına, tabakaların duruşuna, mağara tavanının yüksekliğine ve mağaradaki yeraltısuyunun oynama düzeyine göre: huni, küre, yumru veya silindir şeklinde olabilir. Dış yüzeylerinde, genellikle yüzeye paralel olarak gelişen büyüme tabakalarının enine kesitleri, iç içe halkalar şeklindedir.



Mağara tavanından damlarken sarkıtları oluşturan veya oluşturmayan kalsiyum bikarbonatlı sular tabanda düştükleri noktada, buharlaşma ve C02 kaybı nedeniyle, bir çekirdek etrafinda çökelirler. Damlama sonucu sıçrayarak yayılan suların, damlama noktasındaki çekirdeğin çevresindeki karbonat çökelimi üst üste devam ederek dikitleri oluşturur. Şekli ve büyüklükleri tavandan düşen suyun akış şekli ve miktarı ile içerdikleri CO3 oranına bağlı olarak değişen dikitler, başlangıçta kubbe biçimindedir ve üst kesimleri damlamaya bağlı olarak çukurdur. Genel olarak kesintisiz damlayarak akan sular, taban ve üst kesimlerinin kalınlıkları hemen hemen birbirine eşit dikitleri oluşturur. Buna karşılık kalınlığı az, boyu büyük dikitler ise akışı az olan sızıntıların altında oluşurlar. Dikitlerin şekillerinde görülen değişiklik veya bozulmalar, büyümeleri sırasında iklim koşullarındaki farklılıklar ile mağaradaki çökme ve oturmalardan ileri gelir.




Mağaraların yaygın kullanım alanları:
- Turizm
- Doğal soğuk hava depolamacılığı
- Hayvansal ürünlerin (tulum peyniri, yağ,..) olgunlaştırılması ve korunması
- Kültür mantarcılığı
- Solunum yolu hastalıkları
- Sıvılaştırılmış gaz, doğalgaz ve akaryakıt depolanması
- Askeri amaçlarla sığınak ve korunak
- Guano (yarasa gübresi) üretimi
- Plaser mineral çıkarımı
- Yeraltısuyu havzalarının belirlenmesi ve yüzeye çıkartılması
- Kaynak sularının kirlenme odaklarının ve koruma yöntemlerinin belirlenmesi
-Bölgesel jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik, hidrojeolojik, antropolojik ve paleoekolojik özelliklerin tesbit edilmesi

turkiyenin yeralti sulari ve kaynaklari

TÜRKİYE’NİN YERALTI SULARI VE KAYNAKLARI
Yeraltı Suları:

Yeryüzünden sızan sular, yeraltında geçirimsiz bir tabakanın içerisindeki kayaların boşluk ve çatlaklarında tutulur. Bu suya yer altı suyu denir. Ülkemiz yer altı bakımından oldukça zengindir. Ör: Marmara’da Adapazarı, Yenişehir, Balıkesir ovaları, Doğu Anadolu’da; Muş, Erzurum, Malatya ovaları. Yer altı suyu bilhassa yarı kurak sahalarımızda tarımsal açıdan çok önemlidir. Ör: Konya-Karapınar, Polatlı-Sivrihisar. Bazı kentlerimizin içme suyunun bir bölümü yer altı suyundan sağlanır. Ör: Bursa, İzmir, Eskişehir, Kütahya, Konya gibi.



Kaynaklar: Yer altı suyunun (çatlaklardan) veya tabaka arasından yüzeye çıkmasıyla kaynaklar oluşur.



BELLİ BAŞLI KAYNAKLARIMIZ
Karstik kaynaklar:

Kireç taşlarının çatlaklarından ve yer altı kanallarından çıkan kaynaklardır. Karstik kaynakların suları gür olup, bazı akarsuları besler. (Manavgat, Köprü çayı). Bazı kentlerimizin içme ve sulama suyunun bir bölümünü karşılar. Ör: Pınarbaşı ve Kemalpaşa’dan çıkan kaynaklar, İzmir’in suyunu karşılar.



Artezyen kaynaklar:

Yer altındaki suların insanlar tarafından sondajla çıkarılmasına denir. Bu tür kaynaklar, Eskişehir, Malatya, Erzurum, İnegöl, Bursa, B. Menderes, Gediz ovalarının kenarlarında Ceylanpınar ve Muş ovalarının çevresinde görülür.



Fay kaynakları:



Fay hatları boyunca çıkan kaynaklarıdır. Bunlar genel olarak Ege ve G. Marmara Bölümünde K. Anadolu fay kuşağı boyunca görülür.

Not: Kaynak sularının kalitesini suyun geldiği kayanın kimyasal özelliği belirler. Silis miktarının fazla olduğu sular tatlıdır. Örnek:İzmir Uludağ, Niksar, Tokat suları örnek verilebilir. Kireçli arazilerden çıkan kaynak suları kireçli, Jipsli sahalarınki ise acı olup içme suyu olarak kullanılamaz.



TÜRKİYE’NİN KAPLICALARI VE MADEN SULARI

Kaplıca: Sıcak su kaynaklarına kaplıca denir. Kaplıcalar genel olarak kırıklar boyunca yer alır. Bu sular bünyesinde mineral içerirler. Bu yüzden eskiden beri; romatizma, bazı deri ve iç hastalıklarının tedavisinde kullanılır.

1- Güney Marmara Kaplıcaları:

Bursa, Balıkesir, Gönen çevresinde çok sayıda kaplıca bulunur. Burada Çekirge, Kaynarca, Yeni, Kükürtlü, Kara Mustafa ve Eski kaplıcalar vardır. Sakarya ilimizde Kuzuluk, Ilıca köy, Kil Hamamı kaplıcaları vardır. Gönen şehrinin bir bölümü kaplıca suları ile ısıtılmaktadır. Ayrıca, Yalova, Oylat, Burhaniye, Susurluk, Balya, Havran’da kaplıcalar bulunur.

2- Batı ve Güney Batı Anadolu Kaplıcaları

Denizli, Manisa,Aydın ve Muğla illerinde çok sayıda kaplıca bulunur.

Denizli’de Karahayıt ve Pamukkale kaplıcaları, Yenice ve Sarayköy kaplıcaları vardır.

İzmir’de; Bolçova ve Şifne, Bergama’da Güzellik kaplıcaları.

Manisa’da; Alaşehir, Eskişehir, Kurşunlu, Salihli, Çamur hamamı vardır.

Muğla; Köyceğiz gölü yakınında, Sultaniye kaplıcası.

Aydın;da Germencik, Çamur ve Ortakçı



3- İç Batı Anadolu ve Maden Suları

Afyon; Afyon maden suyu, Gazlıgöl, Gerek, Kaya, Heybeli, Ömerli, Soğuş, Sandıklı.

Kütahya; Yoncalı, Ilıca, Murat Dağı, Emet, Dereli, Gediz ve Aksaz, Hamam Boğazı , Simav’da Eynal kaplıcası.

Bilecik; Çatlı ve Selçuk içmeleri.

Eskişehir; Bolu ve Düzce’de de önemli kaplıcalar vardır.

4- İç Anadolu:

Ankara’da; Ayaş, Haymana, Kızılcahamam. Ilgın’da; Ilgın. Polatlı’da; Çiftehan.

Aksaray’da, Ziga. Bor’da; Kemerhisar.

Kayseri’de; Tekgöz, Bayramhacı, kaplıcaları, Boğazköprü, Saz,

Niğde’de; Sakarya maden suyu, kazaklı kaplıcası.

Kırşehir’de, Karakurt, Terme, Bulamaclı.

Yozgat; Sorgun, Sarıkaya

Tokat; Sulusaray

Çorum; Figani ve Mecitözü

Amasya; Hamamözü, Kahramanlar içmesi

Samsun’da; Havza ve Ladik kaplıcaları

5- Güney Anadolu Kaplıcaları

Hatay; Reyhanlı. Malatya’da, İspendere ve Balaban. Maraş; Elbistan

Diğer kaplıcalar:

Erzurum; Ilıca, Dumlu ve Pasinler

Ağrı; Diyadin

Trabzon; Bengisu, Şebinkarahisar.

NOT: Maden suyu ve şifalı su kaynakları bünyelerinde çözünmüş halde çeşitli mineral madde, klor, sülfat ve bir karbonhidrat taşır.

turkiyenin ovalari platolari

TÜRKİYENİN OVALARI ,PLATOLARI,OLUŞUM ŞEKİLLERİ VE BÖLGELERE GÖRE DAĞILIŞLARI...

TÜRKİYE’NİN PLATOLARI
PLATO: Akarsularla derince parçalanmış hafif engebeli, çoğunlukla geniş saha kapsayan yüzey şekline plato denir.
İÇ ANADOLU :
Tuz gölü ve Konya ovası arasında OBRUK
Tuz gölünün batısında CİHANBEYLİ

Tuz gölünün kuzeybatısında HAYMANA

Eskişehir ve Afyon arasında YAZILIKAYA

Kızılırmak yayında BOZOK(Kızılırmak)

Yukarı Kızılırmak bölümünde Yozgat-Akdağmadeni arsında yükseklikleri 1000-1500 m arasında, tortul tabakalar arasında platolar bulunur.

DOĞU ANADOLU:

Doğu Anadolu Bölgesinde bazalt lavları üzerinde 1500-2000 m arasında Erzurum-Kars ve Ardahan Platoları vardır. Ayrıca 2000-2500 m aralığında Alahuekber ve Yalnızçam dağları üzerinde platolar bulunur.

EGE : İç Batı Anadolu eşiğinde özellikle Uşak dağları üzerindeki platolar.

AKDENİZ: Orta Toroslarda Taşeli

KARADENİZ: Orta Karadeniz’de Canik-Giresun Dağ. üzerinde ayrıca Fatsa-Şebinkarasihar arasında Perşembe yaylası.

G.DOĞU ANADOLU: Gaziantep ve Şanlıurfa platoları.

Not: Ülkemizdeki platolar, ya yatay tabakalı yapılar üzerinde ve lavların yayıldığı alanlarda yada aşınma sonucu düzleşmiş değişik araziler üzerinde bulunur. Platolardaki tarımsal faaliyetleri, iklim koşulları ve yükseklik durumu belirler.





TÜRKİYE’NİN OVALARI

OVA: Vadilerle parçalanmamış çevrelerine göre alçakta olan geniş düzlüklere ova denir. Ülkemizde ovalar iki gruba ayrılır. Kıyılarda delta ovaları ve iç kesimlerdeki ovalar.

1-KIYI OVALARI: Kıyı ovaların oluşmasında akarsuların taşıdığı alüvyonların miktarı, kıyılardaki akıntı ve dalga faaliyetleri ve kıyıların derinliği etkili olmuştur.

Bafra Ovası: Kızılırmak oluşturmuştur. Çok verimli bir ovadır. Deltada kıyı gölleri bulunur. En büyüğü Balık gölüdür.

Çarşamba Ovası: Yeşilırmak’ın taşıdığı alüvyonlarla oluşmuştur.

Sakarya Ovası: Delta ovasında ziyade bir taban seviyesi ovası özelliği taşır.

Meriç Deltası: Küçük bir oluk içende oluşmuş olup Meriç nehrinin getirdiği alüvyonlarla meydana gelmiştir.

Gediz Ovası: Gediz nehri oluşturmuştur. İzmir Körfezi’nin dolma tehlikesi durumunda nehrin yatağı değiştirilmiştir.

Küçük Menderes Ovası: Faylanma sonucu çöken sahalara zamanla alüvyonların dolmasıyla oluşmuştur.

Büyük Menderes Ovası: Büyük Menderes ırmağının getirdiği alüvyonla oluşmuştur. Ovada Çamiçi gölü yer almaktadır.

Çukurova: Seyhan ve Ceyhan nehri oluşturmuştur. Türkiye’nin en büyük delta ovasıdır.

2-İÇ BÖLGELERDEKİ OVALAR: iç bölgelerdeki ovalarımızın büyük bir bölümü, tektonik çanaklar içinde göl ve akarsu depolarının birikmesi sonucu meydana gelmiştir. İç bölgelerde yer alan ovalar, fay kuşaklarındaki çöküntü sahaları boyunca görülür.

Doğu Anadolu Fay Kuşağındaki Ovalar:

Muş ovası: karasu ve Murat nehirleri, menderesler çizerek akarlar

Bingöl ovası, Murat nehri tarafından oluşturulmuştur.

Elazığ ve Uluova: Bu ovalar bir yerleşme ve tarım alanıdır.

Antakya-K.Maraş Ovası: Nur Dağı doğusunda bir graben içinde yer alır.

Amik ovası: Asi nehrinin oluşturduğu bir çöküntü ovasıdır.

Kuzeydoğu Anadolu’da çökme sonucu oluşmuş olukların içerisinde geniş ovalar bulunur. Bunlar:

Göle ovası: Daha çok çayır ve bataklıklar yaygındır.

Ardahan ovası: Ovayı, Kura nehri sular.

Erzurum ovası: Türkiye’nin en yüksek ovalarından biridir (2000m)

Pasinler-Horasan Ovası: Aras nehrinin oluşturduğu bir ovadır.

Iğdır ovası: Etrafı dağlarla çevrilidir. Yüksekliği azdır. Sebze meyve ve yetiştirilir.

Kuzey Anadolu Fay Kuşağındaki Ovaları

Bu kuşak üzerinde doğu da Erzincan ile batıda İzmit Körfezi arasında Suşehri, Erbaa, Niksar, Taşova, Ladik Merzifon, Suluova ,Tosya, Kargı, Kurşunlu, Çerkeş, Vezirköprü, Taşköprü, Bolu, Düzce, Adapazarı ve Sapanca olukları bulun ur.

İç Anadolu ovaları: İç Anadolu’da eski bir göl tabanı durumunda bulunan ve Türkiye’nin en büyük ovası olan Konya Ovası önemli yer kaplar.

Akşehir-Eber Ovası: Kuzeyde Emirdağları ile güneyde Sultan Dağları arasında bitişik halde bulunur. Bu ovalar üzerinde aynı zamanda göllerde bulunur. Ayrıca, Kayseri ve Develi ovaları ,Aksaray ovası, Ankara’da Akıncı ovası ve Çubuk ovası ve Eskişehir ovası bulunur.

Güney Doğu Anadolu Ovaları:

Türkiye’nin en büyük ovalarından biri olan ve Urfa’nın Suriye sınırında Altınbaşak, (Ceylanpınar) ovası bulunur. Ayrıca burada G.A.P kapsamında bulunan ovalar (Suruç, B. Antep, Klis) geniş yer kaplar.

Batı Anadolu Ovaları: Denizden başlayarak 200m yüksekliği kadar ulaşan ve kuzeyden güneye sıralanan Bakırçay, Gediz, K. ve B. Menderes ovaları bulunur. Ayrıca iç kısımlarda Bornova, Simav, Sandıklı, Afyon, Bursa,İnegöl,Karacabey,ve Balıkesir, ovaları yer alır.



OVALARIN ÖNEMİ :

1-Ovalar tarım ürünlerinin yetiştirildiği çok sayıda yerleşmelerin bulunduğu ve ulaşımın kolaylıkla sağlandığı sahalardır.

2-Ovalarımız önemli tarım sahalarıdır.

3-Ovalarımız önemli kentlerin kurulduğu sahalardır.

4-Ulaşım kolaylığı ve ucuz maliyetle konut ve sanayi tesisi inşaatı ovaları cazip hale getirmektedir.

Turkiyenin yeryuzu sekillerinin ozellikleri

TÜRKİYE’NİN YERYÜZÜ ŞEKİLLERİNİN ÖZELLİKLERİ

1) Ortalama yükselti oldukça fazladır(1132m).Yükselti batıdan doğuya doğru artar.Yükselti basamaklarının dağılımı şöyledir:

-0-500 m arasında olan yerler > %17,5

- 500 - 1000 " " " %26,

- 1000- 2000 " " " %49,9

- 2000m’den yüksek yerler %7

2) Düzlükler geniş yer kaplar. Ovaların yükseltileri de fazladır.

3) Ülkemizin yaklaşık yarısı 1000 – 2000 m arasıdır.

4) Ülkemizin, yüksek sıradağları doğu-batı doğrultusunda uzanır. Kuzey ve güneydeki bu sıradağlar doğuda birleşirler.

5) Anadolu; Karadeniz Akdeniz havzaları arasında yüksek bir kütledir.

6) Denizlerin derin kesimi ile kıyı dağları arasındaki fark 5000m’yi geçer.



TÜRKİYE’NİN DAĞLARI

Türkiye’deki dağlar orojenik hareketlerle ve volkanik olaylar sonucu oluşmuştur.

1) OROJENİK HAREKETLERLE MEYDANA GELEN DAĞLAR:

(Oro-Dağ, Jenez-Oluşum Orojenez > Dağ oluşum hareketleri ). Sıra dağlar genellikle derin denizlerde biriken tortulların, yan basınç oluşturan kıta hareketleri sonucu, kıvrılarak yükselmesi ile oluşmuştur. Ya da kırılarak yükselmesi sonucu oluşmuştur.

a-Kıvrım Dağları:

Bu dağlar esnek tabakaların kıvrılarak yükselmesi sonucunda oluşmuşlardır. Türkiye’deki kıvrım dağlarını Apl-Himalaya kıvrım sistemi içinde düşünüyoruz.

Türkiye’nin bulunduğu yerde Tetis Jeasanklinali vardı. Bu deniz küçülerek 3. zaman ortalarına kadar varlığını devam ettirmiştir. Bu jeosanklinal, etraftan dış kuvvetlerin getirdiği materyallerle dolmuş ve kalın tortul tabakalar oluşturmuş,daha sonra bu tortul tabakalar kıvrılarak yükselmiş, böylece Alp-Himalaya kıvrım sistemi oluşmuştur. Ülkemizdeki Kuzey Anadolu Dağları ve Toroslarda, bu kuşak içersinde olup, kalker tabakalarının kıvrılmasıyla oluşmuştur.



Kuzey Anadolu Dağları ve Toroslar; Van gölünün kuzeyinde birleşirler. Bunlar oluşumlarını 3. zaman sonlarında, bugünkü şekillerini de 4. zaman başlarında Anadolu’nun toptan yükselmesiyle kazanmıştır.

b-Kırık Dağları:

Kıvrılma özelliğini kaybetmiş olan tabakalar kırılmaya uğrarlar. Böylece fay hatları oluşur. Fay hatları boyunca, bazı kısımlar çökerken, bazı kısımlarda, yüksekte kalırlar. Çöken kısımlara GRABEN, yükselen kısımlara HORST denir. Bunlara örnek Ege’deki Horst-Graben hattı verilebilir. Kazdağı, Kozak D. Yunt Buzdağlar, Aydın D., Menteşe D. horstlara örnektir.



2) VOLKANİK DAĞLAR

Volkanik dağlar, yerin derinliklerinde bulunan kızgın, erimiş ve basınç altındaki magmanın yeryüzüne çıkmasıyla oluşur. Ülkemizdeki volkanik faaliyetler III. Zamanda yoğun olarak görülmüştür. Bu faaliyetler sonucu kırıklar boyunca magma yeryüzüne akmış ve volkanik araziyi oluşturmuştur. Volkanik dağları şu şekilde sıralayabiliriz.



a) Doğu An. Bölgesi Volkanları: Bu dağlar Van gölünün kuzeyinde bir fay hattı üzerinde yer almıştır. Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı dağı bu dağ sırasının kuzeydoğu ucunda yer alır.

Ağrı Dağı: 1203km2’lik alan içersinde kuruludur. İki kütle halindedir.Küçük Ağrı 3896cm yük.Büyük Ağrı ise 5137m yüksekliğe sahiptir.



Tendürek Dağı: Yüksekliği 3533 m’dir Çaldıran ilk Doğu beyazıt arasında bulunur.

Süphan dağı: Yüksekliği 4058 m’dir (Bitlis)

Nemrut Dağı: Bitlis de yer alır. Van gölü varlığını bu dağa borçludur.Nemrut Dağı şimdiki görünümünü son volkanik patlama ve çökmeden sonra kazanmıştır.son patlama sonucunda dağın tepe noktası yok olmuş ve krater olmuştur. Birkaç kraterin birleşmesiyle Kalderalar oluşmuştur.

Ayrıca Kargapazarı, Dumlu ve Bingöl dağları volkanik yapılı dağlardır.

B)İç Anadolu bölgesi Volkan Dağları :

Erciyes: 3917m dir. Bu dağ, İç Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Erciyes dağının oluşumu birkaç aşamalıdır. Yamaçlardan merkezden çevreye doğru yayılan kırık hatları vardır. Doruk kesimlerinde sirkler ve buzullar vardır. Erciyes Kayseri ve Develi için su deposu görevini görür.Yurdumuzun başlıca kayak ve kış turizmi merkezleri arasındadır.

Hasan Dağı:

Aksaray da yer alan bu dağ bir volkan konisidir. Ayrıca: yine Aksaray’da yer alan

Melendiz Dağı, Karapınar yakınlarında

Karacadağ ve Karadağ genç volkan konileridir.

İç Anadolu’da Ürgüp-Nevşehir çevresinde tüfler ve tüflerin sıkışmasıyla oluşan kayaçların yer aldığı bir volkanik arazi yer alır. Bunların üzerinde Peribacaları bulunur. Karapınar (Konya) çevresinde volkanik arazi üzerinde oluşmuş göller vardır. Bunların en tanınmışı Meke Tuzlası dır.



C) Ege Bölgesi Volkanları:

Kula çevresinde yoğunlaşmıştır. Genç Kula volkanlarının 70 kadar konisi vardır. Bunlar fazla yüksek değildirler. Koyu renkli volkanik materyallerin yaygın olmasından dolayı yöreye halk arasında yanık arazi de denir.

D) Güneydoğu Anadolu Bölgesi Volkanları:

Bunlardan en tanınmışı 1957 m yüksekliğindeki Karacadağ’ dır. Karaca dağdan lavlar geniş bir alana yayıldığından yayvan biçimine sahip olan bu dağ halk arasında kalkan biçimli volkan olarak adlandırılıyor.

Bunlardan başka ;Köroğlu Dağı, Işık Dağı,diğer volkan dağlarıdır. DAĞLARIN TÜRKİYE’DEKİ COĞRAFİ DAĞILIŞI

Kuzey Anadolu Dağları:

Bu dağlar Alp sisteminin Türkiye’deki kuzey kanadını oluşturur. K.An. Dağ., Karadeniz Bölgesinde iki sıra halinde uzanır. Kıyı yakınındaki sıra dağlar Küre, Canik, Giresun, Gümüşhane, Kalkanlı, Trabzon ve Rize dağlarıdır. Giresun, Rize dağlarına Doğu Karadeniz dağları da denir. Doğu Karadeniz dağları dik yamaçlı yüksek dağlardır. Bu nedenle ulaşım iç kesimlerle Kalkanlı ve Kop geçitleriyle sağlanır.

Bu sıra dağlar kuşağının gerişimde batıdan doğuya doğru ikinci kuşak vardır. Bunlar Köroğlu, Ilgaz,Deveci, Yıldız,Çimen,Kop, Mescid ve yalnız Çam dağları.



Güney Anadolu Dağları :
Bunlara Toros dağları da denir. Alp kıvrım sisteminin güney kanadına dahildir. Üç kısımdan oluşur.

1) Batı Toroslar: Antalya körfezinin her iki tarafına doğru iki kuşak halinde uzanır. Batıda Ak dağlar, ve Boz dağlar, doğuda Sultan, Dedegöl ve Geyik dağları.

2) Orta Toroslar: Antalya körfezinin doğusunda kıyıya paralel uzanır. Bolkar Dağları,Aladağlar, Tahtalı Dağları, Binboğa Dağları.

İskenderun körfezinin hemen doğusunda Nur(Amanos) dağları uzanır.



Güneydoğu Anadolu Dağları:

Torosların uzantısı olduğundan bunlara Güneydoğu Toroslar denir. Bu kuşak üzerinde Malatya Dağları, Genç D., Bitlis D., Hakkari D. bulunur. En yüksek noktayı Cila D.(Uludoruk) (4135).

Doğu Anadolu Dağları:

Bu bölgedeki dağların büyük bir kısmı Orta Torosların devamı olan sıradağlardır Bunlar: Tahtalı D, Mercan D, Karasu D., Aras Dağı’dır. Allahu’ekber D.ise K.An. Dağlarının uzantısıdır. Ayrıca Şerafettin Dağı Bingöl D., Şakşak Dağı ve Kargapazarı D. bulunur.

Ayrıca volkanik dağlar vardır: B. ve K. Ağrı, Tendürek, Süphan ve Nemrut

İç Anadolu Dağları:

Bölgede sıradağlar azdır. Sundiken ve Sultan Dağları sıradağlara örnektir. En dağlık kasım bölgeleri doğu kısmıdır. Tecer, Çamlıbel, Hınzır ve Akdağlar buradadır. Ayrıca Ankara ve çevresinde İdris D. Elmadağ ve Ayas Dağı volkanik Dağları; Erciyes, Melendiz, Hasan D. Karadağ ve Karacadağ.



Batı Anadolu Dağları:

Horst şeklindeki dağlardır. Kuzeyden güneye doğru Madra D. Yunt D. Bozdağlar ve Aydın Dağlardır.

Muğla yöresinde KB-G.D yönünde uzanan dağ sıralarından oluşan Menteşe Dağları yer alır. Kuzeyde Kaz dağları ve Biga Dağları bulunur. İç kesimlerde, Sandıklı, Eğrigöz ve Murat D. gibi yükseltiler bulunur Bursa’daki Uludağ eski bir volkanik kütlenin yüzeye çıkmasıyla oluşmuştur. Ülkemizin en önemli kış turizmi merkezlerindendir.



Dağların Doğal Ortam ve Ek. Faaliyetler üzerindeki Etkileri

Dağlar: İklim, toprak oluşumu, bitki örtüsünün dağılışı, yerleşme ve ekonomik faaliyetler üzerinde etkili olmaktadır.

Yükseklere çıkıldıkça, iklimin soğumasına bağlı olarak bitki örtüsü farklılıklar gösterir. Vadilerin iç kesimleri ile kuzeye ve güneye bakar yamaçları arasında farklı bitki toplulukları bulunmaktadır.

Yüksek ve engebeli olan dağlık sahalar genel olarak tarımın yapılmasını, yerleşmenin kurulmasını ve yol yapımını güçleştirir.Fazla yağış alan dağlık sahalar, önemli ölçüde akarsuların beslenmesini sağlar.

Dağlarda bulunan yerleşme şekilleri ve buralardaki insanların tarımsal faaliyetleri

gollerin olusumu

GÖLLER ve OLUŞUM ÖZELLİKLERİNE GÖRE GÖL ÇEŞİTLERİ VE DAĞILIŞI...

1. Yerli Kaya Gölleri

a. Tektonik Göller: Yer kabuğunun çökmesi veya kırılması neticesinde meydana gelen çukurluklara suların dolmasıyla oluşurlar. Dünya’nın en derin gölü olan Baykal Gölü (1741 m), Lût Gölü, Hazar Gölü ve Çad Gölü yeryüzündeki başlıca büyük tektonik göllerdir.



LUT GÖLÜ (TEKTONİK)

Ülkemizdeki başlıca tektonik göller ise şunlardır:

Marmara Bölgesi’nde; Sapanca, İznik, Ulubat ve Manyas gölleri,
Ege Bölgesi’nde; Simav Gölü,
Göller Yöresi’nde; Beyşehir, Eğirdir, Acıgöl, Burdur, Ilgın (Çavuşçu), Akşehir, Eber, Suğla ve Kovada gölleri,
İç Anadolu Bölgesi’nde; Tuz, Seyfe ve Tuzla gölleri,
Doğu Anadolu Bölgesi’nde Hazar, Hozapin ve Van gölleri.


TUZ GÖLÜ (TEKTONİK)

Türkiye’nin en büyük tabii gölü olan Van Gölü, tektonik bir çukurluğun önünün lavlarla kesilmesi sonucu oluştuğundan volkanik set gölü olarak da bilinir.





b. Karstik Göller: Bu tür göller, kayatuzu, jips, kalker gibi çözünebilen tabakaların bulunduğu sahalarda meydana gelir. Bazı karstik göllerin oluşumunda tektonik olaylar da etkili olmuştur.

Karstik göller, ülkemizde en fazla AKDENİZ BÖLGESİ Toros Dağları’nın batı kesiminde bulunur. Buralarda yer alan Kızılören obruk gölü, Kestel, Avlan, Yarışlı ve Salda gölleri tipik birer karstik göldür. Bu göllerimiz sadece, kireçtaşlarının çözülmesiyle oluşan çanaklar üzerinde meydana gelmişlerdir.



AVLAN GÖLÜ(KARSTİK)

Bununla birlikte, bu alandaki bazı göllerimizin ise oluşumu, tektonik çanaklarda başlamış, karstik olaylarla devam etmiştir. Bu göllerimizin başlıcaları, Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Kovada ve Suğla gölleridir.



c. Volkanik Göller: Volkanik faaliyetler esnasında oluşan patlama çukurları içerisinde meydana gelen göllerdir. Başlıca volkanik göllerimiz, Meke Gölü, Acıgöl, Nemrut ve Gölcük gölleri ile Süphan Dağı’nın yan kraterlerinden birinde bulunan Aygır Gölü’dür.



MEKE GÖLÜ(VOLKANİK)

d. Buzul (Sirk) Gölleri: Dağ doruklarında, buzulların aşındırmasıyla oluşan ve sirk adı verilen çukurluklarda meydana gelirler. Ülkemizde Sat, Ağrı, Erciyes, Kaçkar ve Bolkar dağları ile Aladağlar üzerinde yer yer bu türden göller bulunmaktadır.

2. Set Gölleri

a. Alüvyal Set Gölleri: Alüvyonlarla akarsuyun önünün kapanması sonucu oluşur. Ülkemizde, Marmara, Çamiçi (Bafa), Köyceğiz, Mogan ve Eymir Gölleri ile Uzungöl bu tür göllerdendir.



UZUNGÖL(ALÜVYAL SET)

b. Kıyı Set Gölleri: Dalga ve akıntıların taşıdığı malzemeleri koy ve körfezlerin ağız kısmında biriktirmesiyle oluşur. Ülkemizde, Büyük ve Küçük Çekmece gölleri, Durusu (Terkos) gölü, Çukurova deltasındaki Akyatan gölü kıyı set gölleridir.



ÇEKMECE GÖLÜ(KIYI SET)

c. Heyelan Set Gölleri: Heyelan sonucu bir akarsuyun önünün kapanmasıyla oluşur. Tortum, Sera, Abant, Zinav ve Sülük gölleri ile Yedigöller bu tür göllerdendir.



abant yedi göller(heyelan set)

Abant Gölü’nün oluşumunda tektonik hareketler ile alüvyal birikimlerin de etkisi oluşmuştur.



d. Volkanik Set Gölleri: Volkanizma sonucu vadi önlerinin kapanmasıyla meydana gelir. Van, Erçek, Nazik, Çıldır, Haçlı ve Balık gölleri ülkemizdeki volkanik set gölleridir.



VAN GÖLÜ (VOLKAN SET GÖLÜ)

e. Baraj (Yapay) Gölleri: Yapay göllerimizin en büyükleri, Atatürk, Keban, Karakaya ve Hirfanlı barajlarının gerisinde kurulan göllerdir.

dalgalar ve akintilar

I. GEL-GİT (MED-CEZİR) DALGALAR ve AKINTILAR

1. Gel - Git (Med - Cezir)

Özellikle, Ay’ın ve Güneş’in çekim gücü tesiriyle okyanuslarda görülen alçalma - yükselme hareketleridir. Ay, Dünya’ya Güneş’ten daha yakın olduğu için, gel - git oluşumundaki etkisi daha fazladır. Ay ve Güneş aynı doğrultuda oldukları zaman çekim güçleri birbirine eklenir ve kabarma

daha fazla olur. Buna Büyük Gel-git denir






Ay ve Güneş birbirlerine dik doğrultuda oldukları zamanlarda çekim güçler

i birbirini zayıflatır.ve kabarma daha az olur Buna da Küçük Gel-Git denir.








Suların kabarma ve çekilme düzeyleri arasındaki dikey yükselti farkına gel - git genliği denir. İç denizlerde genlik az iken (30 - 80 cm), kıyı denizlerde fazladır. (8 - 20 m)

Gel - git’in etkisi sonucunda;

Akarsu ağızlarında delta oluşumu engellenir.
Akarsu vadilerinin ağızlarının tıkanması önlenir.
Kıyı kirlenmesi önlenir.
Haliçler oluşur. Deniz yükseldiği zaman akarsuların ağız kısımlarına sokulur ve haliç şekli meydana gelir. Bu çeşit kıyılara estuar (haliç tipi) kıyılar denir.
Watt kıyıları oluşur. Deniz, belli aralıklarla alçalıp yükselince kıyı çizgisi değişir. Deniz alçalınca ortaya çıkan, deniz yükselince ortadan kalkan bu kıyılara watt kıyıları denir.
Türkiye’nin çevresindeki denizler iç deniz olduğu için gel - git genliği azdır. Bu nedenle, ülkemiz kıyılarında gel - git’in etkisi hissedilmez.



2. Dalgalar

Dalga, deniz yüzeyindeki salınım hareketleridir.



Dalgaları oluşturan nedenler;

Dünya’nın dönmesi,
Rüzgârlar,
Depremler,
Denizaltı heyelanı,
Volkanizma’dır.
Deniz dibindeki depremlere ve volkanik faaliyetlere bağlı olarak oluşan dalgalara tsunami dalgaları denir.

3. Akıntılar

Deniz yüzeylerindeki suların, bulundukları yerlerden başka alanlara doğru taşınmasına akıntı denir.

Akıntıların oluşmasına neden olan faktörler şunlardır:

a. Yoğunluk farkı

Sıcaklık farkı: Yoğunluğu fazla olan soğuk sular, alttan sıcak su alanlarına doğru, yoğunluğu az olan sıcak sular, üstten soğuk su alanlarına doğru akarlar.
Tuzluluk farkı: Yoğun olan tuzlu sular, alttan tatlı su bölgelerine doğru, yoğunluğu az olan tatlı sular ise üstten tuzlu su bölgelerine doğru akarlar.
b. Seviye farkı: Beslenme kaynakları fazla olan denizlerin seviyeleri, beslenme kaynakları az olan denizlere göre fazladır. Örneğin, İstanbul ve Çanakkale boğazındaki akıntılar gibi.

c. Sürekli rüzgârlar: Okyanus ve denizlerdeki akıntıların en önemli nedeni, sürekli rüzgârlardır. Rüzgârların süresi ve şiddeti, akıntıların etkili olma süresi ve alanını etkiler.

d. Gel - git olayı: Deniz ve okyanuslardaki akıntıların oluşum sebeplerinden birisi de, gel - git olayıdır. Gel - git’in etkili olduğu kıyılarda şiddetli akıntılar, buna bağlı olarak aşınım ve birikim şekilleri oluşur.

4. Türkiye’de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Kıyı Şekilleri

Falezler (Yalıyarlar): Yüksek kıyılarda dalgaların etkisiyle kıyıların alt kısımları aşındırılır ve bazı oyuklar oluşur. Bu oyuklar büyüdüğü zaman tavanları çöker ve denize dik kıyılar meydana gelir. Bu dik kıyılara falez ya da yalıyar adı verilir


Ülkemizde, falezler en çok Karadeniz kıyılarında oluşmuştur. Çünkü, en dik kayılarımız Karadeniz kıyılarıdır. Hopa - Sarp kıyıları ile Cide - İnebolu kıyıları arasında ve Şile çevresinde falezli kıyıların en tipik örnekleri görülür. Akdeniz’de Teke ve Taşeli kıyılarında da falezler oluşmuştur.



Kıyı Kumsalları (Plajlar): Dalga ve akıntıların etkileriyle kıyıdan koparılan malzemeler, bir müddet sonra sürtünme sonucu iyice ufalanır, incelir. Dalgalar bu küçülen malzemeleri alçak kıyılarda biriktirirler. Sonuçta kıyı kumsalları yani plajlar oluşmuş olur.

Kıyı Okları ve Kordonları: Dalgalar ve kıyı akıntıları, taşıdıkları materyalleri özellikle koyların kenarında biriktirirler. Sonuçta kıyılarda çıkıntılar oluşur.

Bunlara kıyı oku denir. Kıyı okları zamanla daha da genişler ve uzar. Bunlara da kıyı kordonu adı verilir.

Kıyı okları ve kordonları, en belirgin olarak Çukurova, Göksu, Çarşamba ve Bafra deltalarında oluşmuştur.



Lâgünler: Koyların önünde oluşan kıyı kordonları zamanla koyun önünü tamamen kapatır ve denizle olan bağlantısını keserek deniz kenarında bir göl oluşumuna sebebiyet verir. Böyle oluşan göllere lâgün ya da deniz kulağı denir.




Türkiye’deki bütün delta ovalarında küçük lagünler oluşmuştur. Ayrıca, Büyük ve Küçük Çekmece Gölleri ile Durusu Gölü birer lagündür.

Tombololar: Kıyı yakınındaki bir adanın bir kordonla kıyıya bağlanması sonucu oluşan yarım adalara tombolo denir. Türkiye’de Güney Marmara kıyılarındaki Kapıdağ Yarımadası tomboloya örnek olarak verilebilir.




5. Başlıca Kıyı Tipleri

a. Fiyort Kıyılar: Buzul vadilerinin sular altında kalması sonucu oluşan kıyılardır. Bu kıyı tipine ait en güzel örnek, İskandinav Yarımadası’nın Atlas Okyanusu kıyılarıdır. Dünya’nın en büyük fiyordu Norveç’teki Soğne fiyordudur.





b. Skyer Kıyılar: Buzulların aşındırdığı tepeciklerle veya buzulların biriktirdiği moren yığınlarıyla şekillenmiş kıyılar sular altında kalınca yüzlerce adacık ortaya çıkar. Bu tür kıyılara skyer kıyılar denir. Baltık Denizi’nin kuzeydoğusunda bu tür kıyılar görülür.

c. Ria tipi kıyılar: Plâtoları yaran derin vadilerin sular altında kalmasıyla oluşan kıyılardır. Dünya’da en güzel örnekleri, Güneybatı İrlanda ve Kuzeybatı İspanya’da görülür. Ülkemizde’de Güneybatı Ege kıyıları, İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Haliç, ria tipi kıyılara örnek olarak verilebilir.



d. Liman tipi kıyılar: Alçak kıyılardaki geniş vadilerin sular altında kalması ve bunların önünün kıyı setleriyle kapatılması sonucunda oluşmuştur.

Dünya’daki en iyi örnekleri, Ukrayna’nın Karadeniz kıyılarında görülür. Ülkemizde de örnek olarak Büyük ve Küçük Çekmece kıyıları gösterilebilir.



e. Dalmaçya tipi kıyılar: Deniz sularının, kıyıya paralel uzanan dağlar arasındaki çukurluklara dolmasıyla oluşan kıyılardır. Dünya’daki en iyi örneği Adriya Denizi kıyılarında görülür. Ülkemizde de Kaş (Antalya) çevresinde bu tür kıyılara rastlanır.



f. Haliç (Estuar) tipi kıyılar: Gel - git olayı sonucunda akarsu ağızlarının aşındırılmasıyla oluşan ve huniye benzeyen kıyılardır. Dünya’nın en büyük halici Hamburg halicidir. Bunun yanında Londra, Elbe, Wesser, Thames, Evoş, Bordeaux ve Weischel haliçleri de Dünya’nın önemli haliçlerindendir. Bu haliçlerin hepsi, aynı zamanda gelişmiş birer limandır.



g. Boyuna kıyılar: Dağların denize paralel uzandığı yerlerde boyuna kıyılar görülür. Bu kıyılarda girinti ve çıkıntı son derece azdır. Karadeniz ve Akdeniz kıyıları bu tiptendir.



h. Enine kıyılar: Dağların denize dik uzandığı yerlerde enine kıyılar görülür. Bu kıyılarda girinti - çıkıntı son derece fazladır. Ege kıyıları bu tiptendir.

yer alti sularinin olusumu

DIŞ KUVVETLER YER ALTI SULARI VE KARSTİK KAYNAKLAR,RÜZGARLAR,BUZULLAR, AŞINDIRMA VE BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ...



YER ALTI SULARI VE KAYNAKLAR

Yağışlarla yeryüzüne düşen suların bir kısmı yüzeyden akarken, bir kısmı da yer altına sızarak orada akış oluştururlar. Bunlara yer altı suyu, yer altı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yerlere de kaynak adı verilir.

1. Yer altı Suları

Türkiye, yer altı suları bakımından oldukça zengin sayılır. Jeolojik yapı ve yerşekilleri yer altı sularının özelliklerini belirler. Kumlu ve çakıllı yapılarda bol miktarda yer altı suyu bulunur. Ülkemizde, özellikle kıyı bölgelerimizdeki ovalar ve deltalar, oldukça zengin yer altı suyuna sahiptir. Ayrıca, karstik alanlarımızda da yer altı suyu oldukça fazladır.

2. Kaynaklar

Artezyen Kaynaklar: Özellikle kıvrımlı yapılarda iki geçirimsiz tabaka arasında bulunan geçirimli tabakalarda basınçlı yer altı suları birikir. Bu suların bulunduğu alanlar sondajla açılırsa, bu sular basınçlı bir şekilde fışkırır. Böyle kaynaklara artezyen kaynak adı verilir.



Karstik Kaynaklar: Kireçtaşlarının çatlaklarından sızan suların, yer altı mecralarında toplanması ve bunların vadi tabanı ile yamaçlarında bol debili akması sonucunda oluşurlar.




Karstik kaynaklar, kalkerli arazide oluştuğu için, suları bol miktarda kireç içerir.

Ülkemizde başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere karstik arazilerin bulunduğu alanlarda bol su çıkaran karstik kaynaklar bulunur.



Fay kaynakları: Fay hatlarındaki çatlaklardan yeryüzüne çıkan sıcak suların oluşturduğu kaynaklardır. Ülkemizde fay kaynakları en çok, Ege Bölgesi ve Güney Marmara

Bölümü’ndeki grabenler boyunca görülür. Ayrıca Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde de bu tür kaynaklar oluşmuştur.

Yamaç kaynakları: Dağ ve vadi yamaçlarında, geçirimsiz bir tabakanın yüzeyi kestiği yerlerde oluşurlar.

Termal Kaynaklar ve Kaplıcalar: Yerin derinliklerine sızan sular, yerin iç ısısının etkisiyle ısınarak yeryüzüne çıkarlar. Bu şekilde oluşan sıcak su kaynaklarına termal kaynak ve kaplıca adı verilir. Eğer bu kaynakların suyu çok sıcak ise ve basınçlı olarak yeryüzüne çıkıyorlarsa, bunlara gayzer, suları az sıcak ise, bunlara da ılıca denir.

Sıcak su kaynakları aynı zamanda bileşimlerinde çözünmüş halde kimyasal madde bulundururlar. İçlerinde mineral bulunan bu sular maden suyu olarak adlandırılmıştır.



F. KARSTİK SULAR, AŞINDIRMA VE BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ

Kayatuzu, jips (alçıtaşı), kalker (kireçtaşı) gibi suda kolay eriyebilen kayaçların bulunduğu arazilere karstik araziler adı verilir. Bu arazilerde suların etkisiyle birtakım şekiller oluşur. Bu şekillere karstik şekiller denir.

1. Aşındırma (Çözünme) Şekilleri

Lapyalar: Karstik arazilerde, yağışlar sonucunda yeryüzüne düşen sular, kireçtaşlarını aşındırarak oyuklar ve yarıklar oluşturur. Bunlara lapya denir.

Lapyalar en küçük karstik çözünme şekilleridir. Toroslar’da, Bolkar Dağları ile Aladağlar’ın yamaçlarında bu tür şekiller yaygın olarak görülür.



Dolinler: Lapyalar zamanla genişleyip birleşerek dolinleri oluştururlar. Derinlikleri birkaç metredir. Çapları ise birkaç yüz metreyi bulabilir. Göller Yöresi’nde, Geyik ve Bolkar Dağları ile Aladağlar üzerinde, İç Anadolu’nun güneyindeki Obruk Plâtosu’nda sayısız örnekleri vardır.





Uvala ve Polyeler: Karstik sahalarda dolinler zamanla genişleyerek uvala denilen şekilleri oluştururlar. Uvalalar da genişleyip birleşirlerse polye adı verilen şekilleri meydana getirirler. Ülkemizdeki bazı ovalar polye ovası özelliğindedir. Bunların en önemlileri Muğla, Elmalı, Kestel, Çeltikçi, Suğla, Bozova, Kızılova, Bademağacı, Kızılkaya, Seki ve Gembos polyeleridir.

Obruklar: yer altındaki mağara ve galeri tavanlarının çökmesiyle oluşmuş derin karst kuyularıdır. Obrukların bazılarının tabanlarında sular birikmiştir ve obruk gölleri meydana gelmiştir.

Ülkemizin özellikle Konya Bölümü’nde obruklar yaygın olarak görülür. Bu bölümde Kızılören, Timraş, Kuruobruk ve Çalıdeniz obrukları en çok bilinenlerdir. Ayrıca Akdeniz Bölgesi’nde Akseki’nin doğusunda çok derin obruklar bulunur. Silifke’nin doğusundaki Cennet - Cehennem obrukları turistik açıdan önemlidir.




Mağaralar: Karstik alanlarda yer altı sularının eritmesi sonucu oluşan doğal yer altı boşluklarına mağara denir. Bu mağaralar birer turizm alanıdırlar. En tanınmış olanları Damlataş (Alanya), Karain (Antalya), İnsuyu (Burdur), Dim (Alanya), Zindan (Isparta), Dilek kuyu (Mersin) ve Narlı kuyu (Mersin) mağaralarıdır.

Tüneller ve Doğal Köprüler: Karstik alanlarda yeryüzündeki sular yer altına sızarlar ve tabakaların bu sularla çözünmesi sonucu tüneller oluşur.

Özellikle, Akdeniz Bölgesi’nde bu tüneller sıkça görülür. Buralardaki bazı akarsular, akışlarının bir kısmını yer altındaki bu tünellerle gerçekleştirirler.

yer altında oluşan bu tüneller yer yer çökerek doğal köprüler oluştururlar. Örneğin, Silifke’nin kuzeydoğusunda Göksu nehri üzerindeki Yerköprü bu şekilde oluşmuştur. Uzunluğu 500 m kadardır.



2. Biriktirme Şekilleri

Travertenler: Karstik alanlardan kaynaklanan suların içerisinde eriyik halde bulunan kireç, buharlaşma ve sudaki karbondioksitin ayrışması sonucu çökelir ve travertenler meydana gelir.

Ülkemizde traverten oluşumu en yaygın olarak, Antalya Ovası’ndadır. Bursa’da, Denizli civarında, Pamukkale’de ve Silifke’de de travertenler oluşmuştur.

Sarkıt, Dikit ve Sütunlar: Mağara tavanından sarkan kalsiyum karbonat çökelti taşlarına sarkıt, mağara tabanından yükselen kalsiyum karbonat çökelti taşlarına ise dikit adı verilir.









Sarkıt ve dikitler birleşirse sütun adı verilen şekiller oluşur. Akdeniz Bölgesi’ndeki karstik mağaralarda sarkıt, dikit ve sütunlar fazlaca oluşmuşlardır.

G. BUZULLAR VE BUZULLARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER

Kutuplarda ve yüksek dağlar üzerinde yağışlar genellikle kar halinde olur. Sıcaklık çok düşük olduğu için yağan karlar erimeden üst üste birikir. Biriken bu karlara toktağan (kalıcı) kar denir. Yaz ve kış karla örtülü olan böyle yerlerin alt kısımlarına ise, toktağan (kalıcı) kar sınırı adı verilir.










Türkiye’de IV. Jeolojik zamanda buzullaşmaya uğrayan sahalar

Kar örtüsü başlangıçta yumuşak ve gevşektir. Ancak, daha sonra soğuğun etkisi ve yağan karların sıkıştırması ile sertleşir. Buna buzkar denir. Buzkarlar, daha sonra üstüste yağan karların basıncı ile iyice katılaşır ve buzul haline gelir.

Binlerce km2 lik sahaları geniş ve kalın bir örtü gibi kaplayan buzullara örtü buzulu, dağların zirvelerinde oluşan buzullara da dağ buzulu denilmektedir. Ülkemizdeki buzullar dağ buzulu şeklinde oluşmuşlardır.

Türkiye’deki buzul dönemi, dördüncü jeolojik zamanda, Dünya’daki iklim değişmelerine bağlı olarak başlamıştır. Bu devirde özellikle ülkemizin yüksek yerleri buzullaşma olaylarından etkilenmiştir. Bundan dolayı, 2200 m. den daha yüksek olan dağlarımız buzullarla kaplanmıştır.

Buzulların Aşındırma Şekilleri

Buzul Vadisi: Buz örtüleri altında kalmış olan bölgelerde, buzun yatağını aşındırıp derinleştirmesi sonucunda oluşan “U” şeklindeki vadilerdir.



Hörgüç kaya: Anakayanın buzullar tarafından işlenmesi sonucunda oluşan kaya tepeleridir.

Sirk Çanağı (Buz Yalağı): Dağ yamaçlarındaki bazı buzulların, bulundukları alanı aşındırmasıyla oluşan çanaklardır. Buzullar bazen eriyince bu çanaklar sularla dolarak sirk göllerini meydana getirirler.



Türkiye’de, buzulların aşındırma şekilleri, en çok aşağıdaki dağlarımızda görülür:

Toroslar’da, Bey Dağları, Sultan Dağları, Bolkar Dağları ve Aladağlar
Göller Yöresi’nde, Davras ve Dedegöl Dağları
Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Mescit, Yalnızçam, Bingöl, Buzul, Süphan, Sat ve Ağrı Dağları
İç Anadolu Bölgesi’nde, Erciyes Dağı
Marmara Bölgesi’nde, Uludağ
Karadeniz Bölgesi’nde, Kaçkar ve Giresun Dağları
Buzulların Biriktirme Şekilleri

Moren (Buzultaş): Buzulların aşındırdıkları malzemeleri biriktirmesiyle oluşurlar. Ortalama kalınlıkları 50 - 60 m kadardır.

Drumlin: Buzulların taşıyıp biriktirdiği materyallerin, buzulun alt kısmındaki erimeler sonucu meydana gelen dereler tarafından işlenmesiyle oluşan birikintilerdir.

Sander Ovası: Eriyerek çekilen buzul sularının oluşturduğu düzlüklerdir.

Ülkemizde, buzul birikim şekillerinden sadece morenler bulunur. Ancak, bunlar da pek yaygın değildir. Çünkü, morenlerin büyük bir kısmı akarsular tarafından taşınmıştır.



H. RÜZGÂRLARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER

Rüzgârlar, kopardıkları parçacıkları havalandırarak taşımak, bu parçacıkları çarptırarak aşındırmak ve gücü bitince de biriktirmek yoluyla yeryüzünde şekillendirme yaparlar.

Rüzgârlar, en fazla kurak ve yarıkurak bölgelerde etkilidirler. Çünkü, bu bölgelerde bitki örtüsü zayıf, arazi kuru, rüzgâr hızlıdır.

Rüzgâr Aşındırma Şekilleri

Rüzgârlar, güçleri ölçüsünde yeryüzünden kopardıkları parçacıkları veya mevcut materyalleri sürükleyerek, havalandırarak taşırlar ve önüne çıkan engellere çarptırırlar. Bunun sonucunda, kayaların yüzeyinde çizikler ve oyuklar oluşur. Aşınmaya karşı farklı dirençteki tabakalar üst üste oluşmuş ise bu oyuklar büyür ve bazı şekiller meydana gelir. Bu şekillerin en sık görülenleri şeytan masaları (mantar kayalar) ve şahit kayalardır.







Mantar kayaların oluşum aşaması






Şahit kayaların oluşum aşaması

Rüzgâr Biriktirme Şekilleri

Rüzgâr biriktirme şekillerinden en yaygın olanları kumullardır. Kumullar, rüzgâr hızının azaldığı alanlarda kum yığınları şeklinde meydana gelirler.

Rüzgâr yönünde uzanan kumul tepelerine boyuna kumul, rüzgâra dik yönde olanlara da enine kumul denir. Hilal biçimindeki enine kumullara da barkan adı verilmektedir.

Kumul alanlarına yakın yerlerde oluşan ince toz birikintilerine ise lös toprakları adı verilmektedir.

Rüzgâr erozyonu, tarım alanlarındaki verimli toprakları süpürmektedir. Bu nedenle, rüzgâr erozyonundan topraklarımızı korumamız gerekmektedir.

Rüzgâr erozyonundan korunmak için;

Kurak mevsimlerde toprakların sürülmemesi,
Toprağa otsu bitkiler ekilmesi,
Ağaçlandırma yapılması,
Tarlaların nadasa bırakılmaması,
Meralarda aşırı otlatmanın engellenmesi,
Hasattan sonra anızların yakılmaması, vs gereklidir.

akarsularda asindirma

AKARSULARDA AŞINDIRMA BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ...
Akarsuyun, içerisinden geçtiği yatağı kazması ve kopardığı parçacıkları taşıması olayına aşındırma denir. Akarsular kimyasal ve fiziksel (mekanik) yollarla aşındırma yaparlar.

1. Kimyasal aşındırma: Sıcaklığın yüksek olduğu zamanlarda veya sürekli sıcak bölgelerde, akarsuların geçtikleri yeri eritmesiyle yaptığı aşındırmadır.

2. Fiziksel (Mekanik) aşındırma: Akarsular, eğime bağlı olarak kazandıkları güçle, yatağındaki kayaları parçalayarak aşındırır. Akarsular genelde fiziksel yolla aşındırma yaparlar.

Akarsuların fiziksel aşındırması üç şekilde olur.

a. Derine aşındırma: Akarsuların yatağını düşey doğrultuda ışındırarak, deniz seviyesine indirmeye çalışmasıdır.

b. Yana aşındırma: Akarsuların içlerindeki materyallerle birlikte, eğimin azaldığı yerde salınımlar yaparak, yanlara çarpması sonucu meydana gelen aşındırmadır.

c. Geriye aşındırma: Akarsularda su miktarı en çok ağız kısmında olur. Çünkü, bu kısımda akarsu bütün kollarından aldığı suyu taşır. Bu kesimdeki su fazlalığı nedeniyle, akarsular yataklarını, denize döküldükleri yerden başlayarak geriye doğru aşındırmaya başlarlar. Böylece aşınan nokta, kaynağa doğru kayar ve zamanla akarsu üzerindeki şelaleler ortadan kalkar. Buna geriye doğru aşındırma denir.

Geriye doğru aşındırma ile akarsular, çevredeki küçük akarsuları kollarıyla birlikte kendisine bağlar. Buna akarsu kapması veya kapma denir

Akarsular vadilerini kazıp derinleştirdikçe, yataklarının eğimi gittikçe azalır. Bu yüzden zamanla akış yavaşlar, aşındırma eski hızını kaybeder ve en sonunda hemen hemen sona erer. Akarsu yatağında artık, başlangıçtaki pürüzler, şelaleler ortadan kaldırılmış olur. Bu duruma erişen bir akarsuyun, ağzından kaynağına doğru uzanan profili iç bükey bir eğri halindedir. Buna denge profili denir.




Denge profiline ulaşmış bir akarsuda;

Yatak eğimi azalmıştır. Akış hızı azalmıştır.
Aşındırma gücü azalmıştır. Su potansiyeli azalmıştır.
Enerji üretimi için elverişsizdirler. Üzerinde ulaşım ve taşımacılık yapılabilir.
AKARSU AŞINIM ŞEKİLLERİ

1. Vadiler

a. Boğaz Vadi (Yarma Vadi): Yüksek dağ sıralarını enine yarıp geçen akarsular bu tür vadiler oluştururlar. Vadilerin yamaçları oldukça diktir ve vadi dardır.




Türkiye'de, Kızılırmak, Yeşilırmak, Fırat, Sakarya, Seyhan ve Göksu nehirleri ile Zap suyu böyle vadilerden akarlar.

b. Kanyon Vadi: Yamaçlardaki farklı aşınma sonucu, basamaklı bir biçimde oluşan vadi tipidir. Yamaçlar oldukça dik ve derindir. Genellikle kolay aşınabilen kalın kalker tabakaları içerisinde oluşurlar.




Kanyon vadiler, Türkiye’de pek yaygın değildir. Akdeniz Bölgesi’ndeki Göksu vadisinde kanyonlar görülür.

c. Çentik (Kertik) Vadi: Akarsu yatağında aşındırma derine doğru sürüyorsa “V” şekilli vadiler oluşur. Bu tür vadilere çentik vadi adı verilir.




Çentik vadiler ülkemizde en yaygın olan vadi tipleridir. Dağlık alanlarda bu tür vadilere sıkça rastlanır.

d. Yatık yamaçlı vadi: Farklı aşınma sonucunda farklı yükseklikteki yamaçlara sahip olan vadi tipidir. Akarsu yatağının eğiminin azaldığı yerlerde görülür.




e. Tabanlı vadi: Akarsu aşındırmasının ileri safhalarında oluşan vadi şeklidir. Vadi tabanı ova özelliği kazanır. Vadi yamaçları iyice yatıklaşır ve belirginliğini kaybeder.




Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da bu tür vadiler yaygındır.

2. Menderesler

Akarsular, eğimlerinin azaldığı yerlerde kıvrılarak akarlar. Hem aşındırma, hem de biriktirme sonucunda, bu kıvrımlar daha da genişleyerek menderesleri oluştururlar.Hem aşındırma hem biriktirme şeklidir.

Mendereslerde yana aşındırma fazla olduğu için sık sık yatak değiştirirler. Ülkemizde, ovaların tabanlarında ve olgun vadilerdeki akarsular menderesler çizerek akarlar.

Menderesler oluşturan bir akarsuyun;

Yatak eğimi azalmıştır. Akarsu hızı azalmıştır.
Uzunluğu artmıştır. Aşındırma gücü azalmıştır.
Biriktirme faaliyetleri yaygındır.
3. Kırgıbayır (Badlands)

Şiddetli yağmurların oluşturduğu selinti suları, bitki örtüsünün bulunmadığı ve kolay aşınabilen arazileri aşındırır.

Bunun sonucunda, arazi yüzeyi girintili çıkıntılı bir görüntü alır. Bu tür arazilere kırgıbayır adı verilir.

Kırgıbayır, özellikle sağanak yağışların görüldüğü, yarıkurak bölgelerde daha sık meydana gelir. Türkiye’de, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındır.

4. Çağlayan ve Çavlanlar (Şelaleler)

Akarsu yataklarında, bazen bazı tabakalar aşınmaya karşı farklı direnç gösterirler. Bunun sonucunda da basamaklar oluşur. İşte, akarsuların bu basamaklardan akan kısımlarına çağlayan adı verilmektedir. Eğer basamaklar yüksekçe ve düşen su miktarı fazla ise, böyle kısımlar da çavlan veya şelale olarak isimlendirilir. Ülkemizdeki en tanınmışları, Manavgat Çağlayanı ile Düden, Muradiye ve Gürlevik şelaleleridir.

Çağlayan ve çavlanlarda suların yüksekten düştüğü kısım aşınırsa, derin oyuklar oluşur. Bu oyuklara dev kazanı adı verilir

5. Peribacaları

Volkanik arazilerde, selinti sularının, aşınmaya karşı farklı dirençteki tabakaları aşındırması sonucunda oluşan şekillerdir.Oluşumunda volkanik tüflü arazi,sel ve yağmur suları,bitki örtüsünün az olması ve rüzgar etkilidİR.




Türkiye’de Nevşehir, Ürgüp, Göreme, Avanos çevresinde yaygındır.

6. Peneplen (Yontukdüz)

Akarsuların ve akarsularla birlikte diğer dış kuvvetlerin, yeryüzünü aşındırması sonucunda deniz seviyesinde hafif dalgalı düzlükler oluşur. Bunlara peneplen (yontukdüz) adı verilir.

Ülkemiz yeryüzü şekilleri IV. jeolojik zamanın başlarında toptan yükseldiği için, iç kısımlarda peneplen izlerini görmek mümkündür.

AKARSULARDA BİRİKTİRME

Akarsuların biriktirme yapabilmesi için;

– Eğimin azalması ,Suyun azalması


– Akarsu hızının azalması, Akarsu yükünün artması


gereklidir. Bu faktörler bir arada olunca, akarsuyun gücü azalır ve biriktirme başlar.

AKARSU BİRİKİM ŞEKİLLERİ

1. Birikinti Konileri ve Yelpazeleri

Dağ yamaçlarından düzlüğe inen akarsular, taşıdıkları materyalleri eğimin azaldığı yerlerde yarım koni şeklinde biriktirirler. Bunlara birikinti konisi denir.




Akarsuların taşıdıkları maddeler ince ise, geniş bir alana yelpaze gibi yayılırlar. Bunlara da birikinti yelpazesi denir. Ülkemizde dağ eteklerinde, bu tip şekillere sıkça rastlanır.

2. Dağ Eteği Ovaları Dağ eteğinde, eğimin azaldığı yerlerde meydana gelen birikinti konileri ve yelpazelerinin zamanla yanlara doğru büyüyerek birleşmeleri sonucu oluşan ovalardır.




Bursa ovası, Uludağ’ın eteğinde oluşmuş bir dağ eteği ovasıdır.

3. Dağ İçi Ovaları

Dağ içlerinde, eğimin azaldığı yerlerde, akarsuyun taşıdığı malzemeleri biriktirmesi sonucu oluşan düzlüklerdir. Engebeli ülkelerde daha fazla oluşur.




Malatya, Muş, Elazığ ovaları bu şekilde oluşmuşlardır.

4. Taban Seviyesi Ovaları

Akarsuların denize yaklaştıkları yerlerde taşıma gücü azdır. Böyle yerlerde akarsular, taşıdıkları malzemeleri biriktirirler ve ova yüzeyini alüvyal dolgu alanı haline getirirler. Böyle oluşan düzlüklere taban seviyesi ovası veya alüvyal taşkın ovası denir.



5. Delta Ovaları

Akarsuların taşıdıkları malzemeleri, deniz içerisinde biriktirmesi sonucu, üçgene benzeyen düzlükler meydana gelir. Bunlara delta ovası adı verilir.

Delta ovalarının oluşabilmesi için,

Akıntıların olmaması, Akarsu yükünün fazla olması
Gel - git genliğinin az olması ,Kıyının sığ olması gerekirTürkiye’de birçok delta ovası vardır. Başlıcaları Çukurova, Bafra ve Çarşamba ovalarıdır.
6. Taraçalar (Sekiler) Aüvyal tabanlı vadi üzerindeki akarsuların, yeniden canlanarak, yatağını kazması sonucunda oluşan yüksekte kalmış eski vadi tabanlarıdır. Türkiye’de, çeşitli zamanlarda epirojenik hareketler görüldüğü için, vadiler boyunca taraçalar görülür.
7. Kum Adacıkları
Akarsu eğiminin azaldığı ve yatağın genişlediği yerlerde, taşınan alüvyonlar ve kumlar küçük adacıklar şeklinde biriktirilir. Bunlara kum adacıkları dENİR.

Dis kuvvetler

DIŞ KUVVETLER ,KAYALARIN ÇÖZÜLMESİ VE TOPRAK OLUŞUMU,YER GÖÇMELERİ VE KAYMALAR,(SAYFA-1)





A. KAYALARIN ÇÖZÜLMESİ, TOPRAK OLUŞUMU VE TOPRAK ÇEŞİTLERİ



1. Kayaların Çözülmesi

Kayalar ve taşlar, dış olayların etkisi altında zamanla değişikliğe uğrayarak paslanmış, çürümüş gibi bir görünüm alır. Zamanla taşı oluşturan mineraller arasındaki bağ gevşer ve taş parçalara ayrılır, ufalanır. İşte, kayaların ve taşların uğradıkları bu değişikliklere çözülme denir.



Kayaların yapısal değişikliğe uğraması iki şekilde gerçekleşir.

• Fiziksel (Mekanik) Çözülme

Kayaların, kimyasal yapıları değişmeden, yalnızca fiziki yapılarında görülen parçalanma, ufalanma ve ayrışma olayıdır.

Fiziksel çözülme, daha çok aşırı sıcaklık farkı görülen yerlerde, kayaların gündüzleri aşırı sıcaktan genişlemesi, geceleri de aşırı soğuktan dolayı büzülmesi sonucu gerçekleşir.

Fiziksel çözülme, çöl, karasal, step, tundra gibi, aşırı sıcaklık farkı görülen iklimlerin etkili olduğu yerlerde daha kolay meydana gelir.



• Kimyasal çözülme

Kayaları oluşturan unsurların eriyerek, kimyasal bileşimlerinin değişmesi sonucundaki parçalanma, ufalanma ve ayrışma olayıdır. Kimyasal çözülme, daha çok, sıcaklık farkının az olduğu sıcak ve nemli iklim bölgelerinde görülür. Ekvatoral, Muson, Okyanus ve Akdeniz iklimlerinin etkili olduğu yerlerde daha kolay meydana gelir.



2. Toprak Oluşumu

Çözülmeye uğrayan kayaların yüzeyi zamanla, ayrışmış mineraller, organik maddeler ve mikroorganizmalardan oluşan bir örtüyle kaplanır. Bu örtüye toprak denir. Toprak tabakası, yerkabuğu üzerinde bulunur. Kalınlığı birkaç cm den, 2 - 3 m ye kadar olabilir.

Oluşumunu tamamlayan bir toprak kesitinde;

Ana kaya,
Ayrışmış kaya,
Ham toprak,
Olgun toprak,
katları bulunmaktadır. Bu katlara horizon adı da verilir. Horizonlar harflerle isimlendirilir.










Toprağın en üst katı olan A Horizonu, bitkisel artıkların ayrışması ile oluşmuştur ve organik madde bakımından zengindir. Genellikle koyu renklidir. Bitkiler bu tabakada tutunur ve yetişip gelişir. B horizonu, toprağın üst katından taşınan, kireçler, killer ve minerallerin biriktiği ham toprak tabakasıdır. C horizonu ana kayanın özelliğini taşıyan ayrışma katıdır. D horizonu ise, toprağın ana özelliğini belirleyen ana kayanın bulunduğu kattır.

Bitki artıklarının toprakta birikmesiyle oluşan, koyu renkli organik maddeye humus denir. Humus, kayaların ufalanması veya ayrışmasında etkili değildir. Toprağa verimlilik kazandıran bir maddedir.





3. Toprak Çeşitleri

Taşınmış Topraklar (Azonal Topraklar): Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin, çeşitli sahalardan aşındırarak taşıdıkları materyalleri biriktirmeleriyle oluşan topraklardır.

Bunlardan;

Akarsu biriktirmesiyle oluşanlara alüvyal topraklar,
Buzul biriktirmesiyle oluşan topraklara moren topraklar,
Rüzgâr biriktirmesiyle oluşan topraklara da lös topraklar denilmektedir.


Yerli Topraklar (Zonal Topraklar): Kayaların, bulundukları yerlerde çözülmeleriyle oluşan topraklardır.

a. Nemli Bölge Toprakları

• Tundra Toprakları

Kutuplara yakın, soğuk tundra bölgelerinin topraklarıdır. Toprak genelde ya donmuş haldedir ya da bataklık halinde bulunur. Bu nedenle tarım yapmaya elverişli değildir. Türkiye’de bu tür topraklar görülmez.



• Podzol Topraklar

İğne yapraklı ormanlarla kaplı, soğuk ve nemli iklim bölgelerinin topraklarıdır. Çok yıkanmış olduklarından üst kısımlarının rengi soluklaşmıştır. Yine aynı sebepten dolayı, topraktaki besin maddeleri de azdır. Bunun sonucunda verimsizleşmiştir. Türkiye’de, Batı Karadeniz Bölümü’nde kahverengi ve kırmızımsı sarı podzolik topraklar yaygındır.







• Kahverengi Orman Toprakları

Nemli orta kuşağın, geniş (yayvan) yapraklı ormanlarla kaplı bölgelerinde görülür. Humus bakımından zengin oldukları için verimlidirler.

Türkiye’de, bu tür topraklar, Karadeniz Bölgesi’nde yaygın olmakla birlikte, İç Anadolu’nun 1000 - 1200 m’den yüksek alanlarında da yer yer görülür. İç Anadolu’da, daha çok Kuzey Anadolu Dağları’nın güneye bakan yamaçlarında yaygındır.

Yine, Trakya’nın kuzeyinde Yıldız Dağları’nda, İçbatı Anadolu’da, Güneydoğu Toroslar üzerinde de kahverengi orman topraklarına rastlanır.



• Kırmızı Topraklar (Terra - rossa)

Nemli subtropikal iklim bölgesi ile Akdeniz iklim bölgelerinde, genellikle kalkerler üzerinde görülen topraklardır. Toprağa kırmızı rengini veren bileşimindeki demiroksittir.

Türkiye’de, Akdeniz Bölgesi ile Kıyı Ege ve Güney Marmara’da yaygın olarak görülür.



• Laterit Topraklar

Dönenceler arasında yer alan, sıcak ve nemli iklim bölgelerinin karakteristik toprak tipidir. Şiddetli bir kimyasal çözülme sonucu oluşur. Rengi kiremit kırmızısıdır. Humus oranı azdır. Buna bağlı olarak verimli değildir. Türkiye’de tam olarak laterit özelliği taşıyan toprak görülmez. Ancak, Doğu Karadeniz Bölümü’nde, laterit türü (lateritleşmiş) topraklara rastlanabilmektedir.





b. Kurak Bölge Toprakları

• Çernezyomlar

Çernezyomlar, Orta Kuşağın yarı nemli step bölgelerinde görülür. Kara topraklar adı da verilir. Fazla yıkanmadıkları için mineral ve kireç bakımından zengindir. Toprağın üst kısmında, steplerden oluşan bitki artıklarının oluşturduğu, kalın bir humus tabakası vardır. Bu nedenle Dünya’nın en verimli toprakları arasındadır.

Çernezyomlar, ülkemizde en yaygın olarak, Erzurum - Kars Plâtosu’nda oluşmuştur. Ayrıca, İç Anadolu Bölgesi’nin kuzey kesiminde de yer yer bu tür topraklar görülmektedir.





• Kestane veya Kahve Renkli Step Toprakları

Az yağış alan step iklimlerinde görülen topraklardır. Üzerindeki bitki örtüsü seyrek olduğu için, humus oranı azdır. Bu yüzden verimleri düşüktür. Türkiye’de, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu plâtoları ile İçbatı Anadolu’da yaygındır.



• Çöl Toprakları

Çöl iklim bölgelerinde görülür. Çok az yağış alıp, fazla yıkanmadıkları için, kireç ve tuz oranı oldukça fazladır. Humus, hemen hemen hiç yoktur. Bu topraklarda tarım yapılamaz.

Türkiye’de, bu tür topraklar görülmemekle birlikte, Tuz Gölü çevresinde çölleşmiş topraklara rastlanır.



B. YER GÖÇMELERİ VE KAYMALAR



Herhangi bir yamacın, bir kısmının kayarak aşağıya doğru yer değiştirmesine yer göçmesi ya da heyelan denir. Eğer, ana kaya üzerinden yalnızca toprak örtüsü kayıyorsa, buna da yer kayması adı verilir.

Yer Göçmeleri ve Yer kaymalarını oluşturan etkenler

a. Fazla eğim: Yer göçmeleri ve kaymalarına etki eden en önemli faktör eğimdir. Düz bir arazide diğer şartlar olsa bile heyelan olayı gerçekleşmez. Vadilerle çok yarılmış dik yamaçlı yerlerde, göçmeler daha çok ve daha sık görülür.

b. Şiddetli yağış: Yağışlarla yeryüzüne düşen sular, toprak arasına sızar. Bu durum sürtünmeyi azaltır. Bünyesine su alan topraklar kayganlaşır. Göçmelerin ve kaymaların, çoğunlukla sürekli bol yağışların düştüğü ve karların eridiği dönemlerde meydana gelmesinin sebebi budur.

c. Yerçekimi: Yer kaymaları ve göçmelerini harekete geçiren kuvvet yerçekimidir. Kuvvetli yerçekimi, toprak tabakalarının aşağılara doğru kaymasında etkilidir.

d. Tabakaların durumu: Tabakaların eğiminin yamaç eğimine paralel olduğu yerlerde heyelan daha kolay olur. Tabakalar eğime dik ise, bu durumda heyelan olma ihtimali azalır. Daha çok toprak kayması görülür.

e. Kayanın ve toprağın cinsi: Kayalar ve topraklar farklı dirençtedir. Bazıları kolay, bazıları da zor aşınıp koparlar. Bazıları ise, bünyesine suyun hepsini alarak kayma için elverişli bir ortam hazırlar.





Türkiye’de yer göçmeleri ve kaymalar



Türkiye’de yer göçmeleri ve kaymalar en çok Karadeniz Bölgesi’nde özellikle Doğu Karadeniz Bölümü’nde görülür. Sürmene, Of, Geyve, Sera, Çatak ve Senirkent heyelanları ülkemizde son elli yılda meydana gelen birçok yer göçmesinin başlıcalarıdır.



İklim olaylarına bağlı olarak, kar erimeleri ve yağmur şeklindeki yağışlardan dolayı, en fazla heyelan ilkbaharda, en az heyelan yaz ve sonbahar mevsimlerinde görülmektedir.



Yer göçmeleri yeryüzü şekillerinde değişiklik yapar. Örneğin, Tortum Gölü, eski bir tarihte yer göçmesi sonucu, Tortum Çayı vadisinin tıkanmasıyla oluşmuştur. Trabzon’un batısındaki Sera Gölü de 1950 yılındaki bir yer göçmesi sonucu meydana gelmiştir.



C. TOPRAK EROZYONU

Toprak tabakasının üst kısmının, akarsular, sel suları ve rüzgârlar gibi dış kuvvetlerin etkisiyle taşınıp sürüklenmesi olayına erozyon denir.

Kurak bölgelerde ve bitki örtüsünden yoksun arazilerde hem rüzgâr, hem de akarsu erozyonu çok fazla görülür.



Erozyonu artıran faktörler

Bitki örtüsünden yoksunluk
Toprağın aşırı işlenmesi
Meraların aşırı otlatılması
Toprağın eğime paralel sürülmesi
Yangınlar
Ani su taşkınları
Yağışların düzensiz olması
Erozyon derecesi hafif aşınım, orta aşınım, şiddetli aşınım ve çok şiddetli aşınım olmak üzere dört kategoriye ayrılmıştır. Türkiye yüzölçümünün yaklaşık % 36 sı şiddetli aşınıma uğrarken, % 22 si de çok şiddetli aşınıma uğramaktadır. O halde topraklarımızın önemli bir kısmı şiddetli ve çok şiddetli erozyon etkisindedir.

Erozyonu önlemek ve zararlarından korunmak için;

Ağaçlandırma çalışmaları yapmak,
Eğimli arazilere sekiler (taraçalar) yapmak,
Mevcut bitki örtüsünü korumak,
Tarlaları eğim doğrultusunda sürmemek,
Anız örtüsünü yakmamak,
Ürünleri nöbetleşe ekmek,
Meraları korumak ve iyileştirmek,
Baraj gölü yamaçlarını ağaçlandırmak,
Usulsüz tarla açmanın önüne geçmek,
Erozyonun zararları hususunda halkı bilinçlendirmek, gereklidir.










Dış kuvvetler konumuz akarsular ,yeraltı suları,buzullar,rüzgar,dalga ve akıntılar konuları ile bir sonraki sayfamızda devam edecektir....

turkiyede iklim elemanlari

TÜRKİYE’DE İKLİM ELEMANLARI,TÜRKİYEDE SICAKLIĞIN DAĞILIŞI ,TÜRKİYEDE BASINÇ,RÜZGAR VE NEMLİLİK ÖZELLİKLERİ...

A. SICAKLIK

1. Yıllık Ortalama Sıcaklık Dağılışı




En düşük ortalama sıcaklıklar, Kuzeydoğu Anadolu’da görülür.
En yüksek ortalama sıcaklıklar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin güneyi ile Akdeniz kıyılarında görülür.
En düşük sıcaklık ile en yüksek sıcaklık arasındaki fark 8°C den fazladır.
Sıcaklık genelde güneyden kuzeye gidildikçe azalmaktadır.
2. Temmuz Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı




Temmuz ayında, bölgeler arasındaki sıcaklık farkı Ocak ayına oranla daha azdır.
Temmuz ayında en düşük sıcaklık, Kuzeydoğu Anadolu, Karadeniz kıyıları ve Marmara’nın kuzeyinde görülür.
Bu ayda en yüksek sıcaklıklar , Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde görülür
3.Ocak Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı




Ocak ayında, bölgeler arasındaki sıcaklık farkı, Temmuz ayına oranla daha fazladır.
En düşük sıcaklıklar, Kuzeydoğu Anadolu’da görülür.
En yüksek sıcaklıklar Akdeniz kıyı kesiminde görülür.
B. BASINÇ ve RÜZGÂRLAR

BASINÇ

Türkiye’yi en çok etkileyen gezici basınç merkezleri şunlardır:

a. Sibirya Antisiklonu: Sibirya üzerinde oluşur. Türkiye’yi kışın etkiler. Soğuk ve kar getirir. 60° enlemleri çevresinde oluşmasına rağmen, soğumadan dolayı termik kökenlidir.

b. Asor Antisiklonu: Atlas Okyanusu üzerindeki Asor Adaları çevresinde, 30° DYB alanına bağlı olarak oluşur.

Kış mevsiminde Sibirya antisiklonu ile birleşerek Türkiye üzerinde etkili olduğunda İzlanda siklonu Türkiye’ye sokulamaz. Bunun sonucunda da ülkemizde kışlar soğuk, sert ve kar yağışlı geçer.

c. Basra Siklonu: Basra Körfezi çevresinin aşırı ısınmasıyla oluşur. Samyeli rüzgârları vasıtasıyla Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde etkili olur. Havadaki nemi kurutarak sıcaklık ve buharlaşmayı artırır. 30° Kuzey enlemi çevresinde oluşmasına rağmen, ısınmadan dolayı termik kökenlidir. Türkiye’de yaz mevsiminde etkilidir.

d. İzlanda Siklonu: İzlanda üzerinde oluşur. Türkiye’de kışın ve ilkbaharda etkili olur. Etkili olduğunda Türkiye’de kışlar ılık, kısa ve yağmurlu geçer. 60° enlemleri çevresinde oluştuğu için dinamik kökenlidir.

RÜZGÂRLAR

a. Soğuk Yerel Rüzgârlar

Karayel: Balkanlar’daki yüksek basınç ve Basra Körfezi’ndeki alçak basınç sonucu oluşur. Kuzeybatıdan soğuk ve kuru olarak eser. Kış mevsiminde Marmara Bölgesi ile Batı Karadeniz’de sıcaklıkları azaltarak kar yağışına neden olur.

Yıldız: Kuzeyden eser. Karadeniz üzerinden geldiği için soğuk ve nemlidir. Karadeniz Dağları’nda yağış bırakır.

Poyraz: Marmara, Karadeniz ve İç bölgelerimize kuzeydoğudan esen soğuk, kuru bir rüzgardır. Doğu Avrupa’daki yüksek basıncın etkisi sonucunda oluşur. Kışın sıcaklıkları azaltarak kar yağışına neden olur. Yaz poyrazı ise serin ve kuru olarak eser.

Ege Denizi’nde, yazın poyraz benzeri rüzgârlar tam kuzeyden eserler. Eski Yunanlılar bu rüzgarlara, ticaret rüzgârı anlamında Etesia demişlerdir. Bugün de, Dünya literatüründe Ege Denizi’nde yazın kuzeyden esen rüzgârlara etezyen (etesien) denilmektedir.



b. Sıcak Yerel Rüzgârlar

Lodos: Kuzey Afrika’daki yüksek basınç ve Hazar Denizi’ndeki alçak basınç sonucu oluşur. Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde etkilidir. Akdeniz’den geldiği için nemli ve sıcaktır. İç kesimlere sokulurken yükseltinin etkisiyle soğuyarak yağışa neden olur. Kış mevsiminde etkili olduğu bölgelerde, sıcaklığı artırarak kar erimelerine neden olur.

Kıble: Güneyden eser. İç kesimlerimizde etkili olur. Akdeniz Bölgesi’nde nemli ve sıcak, iç kesimlerde ise, kuru ve sıcak olarak eser.

Keşişleme (Samyeli): 30° enlemi çevresindeki dinamik yüksek basıncın etkisi sonucu oluşur. Suriye Çölü’nden Güneydoğu Anadolu’ya doğru eser. Sıcak ve kurudur. Bitkiler üzerinde kurutucu etkisi vardır.

C. NEM ve YAĞIŞLAR

Türkiye’de yağış dağılışı haritası ile yerşekilleri haritası karşılaştırıldığında, aralarında yakın ilgi bulunduğu tespit edilmektedir.
Türkiye’de fazla yağış alan yerler (1000 mm. den fazla), Doğu ve Batı Karadeniz bölümleri ile bazı Batı ve Doğu Anadolu dağlarıdır. En fazla yağış alan yer Rize çevresidir. (2400 mm. den fazla)
Türkiye’de orta derecede yağış alan yerler (500 mm - 1000 mm arası), Akdeniz, Ege, Marmara, Orta Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun kuzey kesimleridir.
Türkiye’de az yağış alan yerler (500 mm nin altında), İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve yer yer Doğu Anadolu’nun çukur yerleridir. En az yağış alan yer, Tuz Gölü çevresi ile Iğdır Ovası civarıdır. (250 mm nin altında)

yagis turleri

sıcaklık ve buharlaşmanın fazla olduğu Ekvatoral bölgelerde çok, soğuk kutup bölgeleri ile yüksek dağlarda azdır.
2. Maksimum Nem: 1m3 havanın belli sıcaklıkta taşıyabileceği en fazla nem miktarına maksimum nem denir. Maksimum nem sıcaklığa bağlı olarak değişir. Sıcaklık arttıkça hava genişleyeceğinden taşıyabileceği nem miktarı artar. Sıcaklık azaldıkça hava daralır ve böylece taşıyabileceği nem miktarı azalır. Sıcaklıkla maksimum nem doğru orantılıdır.
3. Bağıl Nem (Nisbi nem): Mutlak nemin maksimum neme oranı havanın neme doyma oranını verir. Bu orana bağıl nem denir. Yüzde (%) olarak ifade edilir.

Bağıl nem ile sıcaklık ters orantılıdır. Sıcaklık düştükçe maksimum nem azalacağından, bağıl nem yükselir. Sıcaklık değerleri yükseldikçe, maksimum nem artacağından bağıl nem düşer.
Bağıl nem çöl bölgelerinde ve kara içlerinde az, Ekvatoral bölge gibi yağışlı bölgelerde ve deniz kıyılarında çoktur.

YOĞUNLAŞMA
Havadaki subuharının, tekrar sıvı ya da katı haldeki suya dönüşmesine yoğunlaşma denir.
Yoğunlaşmanın meydana gelmesi havanın nem bakımından doyma noktasını aşmasına bağlıdır. Havadaki bağıl nemin yüzde 100'e ulaştığı noktaya doyma noktası denir. Doyma noktası aşıldığı takdirde hava subuharının fazlasını taşıyamaz. Fazla olan subuharı sıvı ya da katı hale dönüşür.
Yoğunlaşma sonucunda çok küçük su taneciklerinin biraraya gelmesiyle bulutlar oluşur. Bulutlar oluştukları yükseklikler dikkate alınarak üç gruba ayrılır.
Yüksek bulutlar (Sirüs’ler): Saçak, tüy, ya da ince iplikler biçimindeki bulutlardır. Yüksek bulutlar genelde yağış getirmezler. Bunlar, bir siklonun yaklaştığının ve havanın bozacağının habercisidirler.
Orta yükseklikteki bulutlar (Kümülüs’ler): Kümeler biçimindeki bulutlardır. Genelde alt kısımları düz ve siyah olur. Alt kısımlarının düz olmasının nedeni yoğunlaşmanın aynı seviyeden başlamasıdır. Siyah olmasının nedeni ise iri su taneciklerinden oluşmasıdır. Bu gruptaki bazı bulutlar yükseklere doğru büyür ve sağanak şeklinde şiddetli yağmurlar getirir.
Alçak bulutlar (Stratüs’ler): Yer’in üstünde, asılı gri bir tabaka gibi duran koyu renkli bulutlardır. Genelde yağışlara yol açarlar.


Belirli bir anda gökyüzünün bulutlarla kaplı kısmının tüm gökyüzüne olan oranına bulutluluk denir. Bulutluluk oranı çeşitli aynalardan oluşan ve nefometre adı verilen bir aletle ölçülür. Buna göre, gökyüzünün oranı 10 kabul edilerek;
• 0 – 2 oranı Açık havayı
• 2 – 8 oranı Bulutlu havayı
• 8 – 10 oranı Kapalı havayı ifade eder.
Sis, ise yeryüzüne çok yakın oluşmuş ya da yeryüzüne çökmüş bulutlardır. Sıcak ve nemli bir havanın daha soğuk bir yerle teması sonucu sis oluşur. Sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşması da sislere yol açar.
YAĞIŞ TÜRLERİ ve ETKİLERİ
Atmosferdeki subuharının yoğunlaşarak sıvı ya da katı biçimde yeryüzüne düşmesine yağış denir. Başlıca yağış türleri şunlardır:
1. Çiy: Havadaki subuharının soğuk zeminler üzerinde, su tanecikleri şeklinde yoğunlaşmasıyla oluşur. Özellikle bahar aylarında görülür.

2. Kırağı: Havadaki subuharının soğuk cisimler üzerinde, 0°C den düşük sıcaklıklarda kristaller şeklinde yoğunlaşmasıyla oluşur. Sonbahar aylarında ya da kış başlarında görülür.
3. Kırç: Havadaki subuharının çok soğumuş ağaç dalları, tel, saçak, vb. cisimler üzerinde yoğunlaşarak buz tabakası haline gelmesidir. Kırağıdan ayrılan yönü, kristallerin üst üste yığılarak buz tabakası haline gelmesidir.
4. Yağmur: Bulutu oluşturan su taneciklerinin büyümesiyle oluşan su damlalarıdır. Yoğunlaşmanın devam etmesi ile ağırlığı artan su damlaları yağış şeklinde yere düşer.
5. Kar: Su buharının, yükseklerde 0°C nin altında yavaş yavaş yoğunlaşmasıyla oluşan buz kristalleri yere düşer. Bu tür yağışlara kar denir.
6. Dolu: Hava sıcaklığının birden bire ve büyük ölçüde azalması sonucu yağmur damlaları donarak buz parçacıkları halinde yere düşer. Bu yağışlara da dolu denir.

YAĞIŞLARIN OLUŞMA BİÇİMLERİ (OLUŞUM NEDENLERİNE GÖRE YAĞIŞLAR)
1. Yamaç Yağışları (Orografik Yağışlar)
Nemli hava kütlelerinin, yatay yönde hareket ederken dağ yamaçlarına çarparak yükselmesi ve soğuması sonucu oluşan yağışlardır.
Dünya’da en çok, Güneydoğu Asya’da, Orta kuşaktaki karaların batı kıyılarında ve sıcak kuşaktaki karaların doğu kıyılarında görülür.

Türkiye’de ise, Toroslar’ın güneybatıya, Karadeniz Dağları ile Yıldız Dağları’nın kuzeye bakan yamaçlarında fazlaca görülür.
Hava kütleleri yamaç boyunca yükselirken en fazla yağışı 500 - 1000 m yükseltiler arasına bırakırlar. Yükselti arttıkça (1000 m lerden sonra) mutlak nem azaldığı için yağış da azalır.
2. Konveksiyonel Yağışlar (Yükselim Yağışları)
Güneşli ve rüzgârsız günlerde ısınan hava yükselerek soğur. Belli bir yükseltiden sonra nemin yoğunlaşması ile yağış meydana gelir.

Dünya’da en çok, Ekvatoral bölgede rastlanır. Türkiye’de ise, İç Anadolu Bölgesi’nde İlkbahar’da görülen yağışlar konveksiyonel yağışlardır. Bu yağışlar halk arasında kırkikindi yağışları olarak bilinir.
3. Cephe Yağışları (Frontal Yağışlar)
Sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşma alanlarında meydana gelen yağışlardır.

Dünya’da en çok, Orta kuşakta ve 60° enlemleri civarında görülür. Türkiye’de, özellikle kış mevsiminde görülen yağışların çoğu cephesel kökenlidir.
YAĞIŞLARIN YERYÜZÜNE DAĞILIŞI
Genel hava dolaşımı, kara ve deniz dağılışı, yerşekilleri yükselti gibi nedenlerden dolayı yeryüzünün her tarafı aynı oranda yağış almaz.
Dünya üzerinde;
En yağışlı bölgeler; Ekvatoral bölge, Muson bölgeleri ve Orta kuşak karalarının batı kıyılarıdır.
En kurak bölgeler ise; Orta kuşak karalarının dağlarla çevrili iç kısımları, dönenceler civarı, çevresine göre, alçakta kalmış yerler ve kutup çevreleridir.

mevsimlik ruzgarlar

Yüksek basınç (antisiklon) alanlarından alçak basınç (siklon) alanlarına doğru olan yatay hava akımlarına rüzgâr denir. Rüzgârın yönü, coğrafi yönlerle ifade edilir. Rüzgâr hızı anemometre adı verilen aletle ölçülür.
Rüzgârın hızını etkileyen faktörler
a. Basınç farkı: Rüzgârın hızı basınç farkıyla doğru orantılıdır.
Basınç farkı çok ise rüzgâr hızlı, basınç farkı az ise rüzgâr yavaş eser. iki bölge arasındaki basınç farkının sona ermesi ile rüzgâr etkinliği kaybeder.
b. Basınç merkezleri arasındaki uzaklık: Aynı basınç farklarına sahip, birbirinden farklı uzaklıktaki noktalar arasında rüzgârların hızı farklıdır. Birbirine yakın olan noktalar arasında, izobar yüzeylerinin eğimi fazladır ve rüzgâr hızlı eser. Birbirine uzak olan noktalar arasında ise, izobar yüzeylerinin eğimi azdır ve rüzgâr yavaş eser.

c. Dünya’nın Dönmesi: Dünya’nın dönüşüne bağlı olarak rüzgârlar, düz çizgiler yerine saparak hareket ederler. Bu sapmalar ise onlara hız kaybettirir.
d. Sürtünme: Engebeli arazilerde rüzgârlar çok fazla engellerle karşılaştığı için hızları azalır. Bundan dolayı, rüzgârların hızı, sürtünmenin azaldığı düz ve açık alanlarda fazladır.
Rüzgârın yönünü etkileyen faktörler
a. Basınç merkezlerinin konumu: Rüzgârın yönünü belirleyen, öncelikle basınç merkezlerinin konumudur. Basınç merkezleri yer değiştirdikçe rüzgârın yönü de değişir.
b. Yeryüzü şekilleri: Rüzgârlar basınç merkezleri arasında hareket ederken, yeryüzü şekillerine çarparak yön değiştirirler.
Bir bölgede rüzgârın yıl içerisinde en fazla estiği yöne hakim rüzgâr yönü denir. Hakim rüzgâr yönü yerşekillerine göre ortaya çıkar.


Yukarıdaki grafiğe, rüzgâr gülü diyagramı adı verilir. Bu grafikte A merkezine, rüzgârların büyük bir çoğunlukla kuzeydoğu ve güneybatı yönlerinden estiği dikkate alınırsa, bu yerleşim yerinin kuzeydoğu-güneybatı uzantılı bir vadide yer aldığı söylenebilir.
c. Dünya’nın Dönmesi: Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesi sonucunda, rüzgârlar basınç merkezleri arasındaki en kısa yolu izleyemezler. Rüzgârlar, Kuzey Yarım Küre’de hareket yönünün sağına, Güney Yarım Küre’de ise hareket yönünün soluna saparlar.
Yüksek basınç alanlarında rüzgârlar, merkezden çevreye doğru hareket ederler.

Alçak basınç alanlarında ise rüzgârlar, çevreden merkeze doğru hareket ederler.

RÜZGÂR ÇEŞİTLERİ
1. Sürekli (Yıllık) Rüzgârlar
Dünya üzerindeki, sürekli alçak ve yüksek basınç alanları arasında esen rüzgârlardır.


a. Alize Rüzgârları: 30° Kuzey ve 30° Güney enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, Ekvator’daki termik alçak basınç alanına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar.
Tropikal kuşaktaki karaların doğu kıyılarına bol yağış bırakırlar. Bu nedenle Doğu rüzgârları da denir.
Sürekli olmaları ve yönlerinin belli olması nedeniyle, yelkenli gemiler döneminde bu rüzgârlardan faydanılmıştır. Bu nedenle bu rüzgârlara ticaret rüzgârları (trade winds) da denilmiştir.
Ekvatoral bölgede karşılaşan Alizeler, 3 - 4 km kadar yükselerek kutuplara doğru hareket ederler. Bunlara da ters alize (üst alize) adı verilir. Ters alizeler, dönenceler üzerinde alçalarak tropikal çöllerin oluşmasına neden olurlar.
Sıcak okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
b. Batı Rüzgârları: 30° enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar.
Orta kuşaktaki karaların batı kıyılarına bol yağış bırakırlar.
60° enlemleri civarında Kutup rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
c. Kutup Rüzgârları: Kutuplardaki termik yüksek basınçlardan, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
Soğuk ve kuru oldukları için, etkili oldukları alanlarda sıcaklığı azaltarak kar yağışlarına neden olurlar.
60° enlemleri civarında Batı rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
Soğuk okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
2. Devirli (Mevsimlik) Rüzgârlar
Kıtalar ve okyanuslar arasındaki ısınma ve sıcaklık farkları sonucu meydana gelen rüzgârlardır. Mevsimlik rüzgârların en tanınmış olanı musonlardır.
a. Yaz Musonu: Yaz mevsiminde karalar denizlere göre daha fazla ısınır. Bu nedenle buralarda alçak basınç alanları oluşur.

Aynı mevsimde deniz ve okyanuslar daha serin oldukları için, yüksek basınç alanı durumundadırlar. Bunun sonucunda, deniz ve okyanuslardan kara içlerine doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara yaz musonu denir.
Yaz musonları deniz ve okyanuslardan kaynaklandıkları için bol nem taşırlar. Bundan dolayı etkili oldukları yerlere bol yağış bırakırlar.
Görüldüğü yerler
Ön ve Güney Asya ile Hint Okyanusu arasında
Doğu Asya ile Büyük Okyanus’a bağlı denizler arasında
Kuzey Amerika ile Meksika Körfezi arasında
Batı Afrika ile Gine Körfezi arasında
Doğu Afrika ile Hint Okyanusu arasında
b. Kış Musonu: Kış mevsiminde karalar, denizlere oranla daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı oluştururlar. Aynı mevsimde denizler ve okyanuslar üzerinde alçak basınç alanı vardır. Bunun sonucunda, karaların iç kesimlerinden deniz ve okyanuslara doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara kış musonu denir.
Kış musonları kara kaynaklı oldukları için soğuk ve kurudurlar. Bu nedenle başlangıçta yağış getirmezler. Ancak, denizler üzerinden geçtikten sonra bir karaya varırlarsa yamaç yağışlarına yol açarlar.

Kış musonları ile yağış alan yerler
Avustralya’nın kuzeyi
Endonezya Adaları’nın kuzeyi ve batısı
Japon Adaları’nın batısı
Afrika’nın doğusu
Hindistan’ın doğusunda Doğu Gat Dağları
3. Yerel Rüzgârlar
Bir bölgede, kısa süre içerisinde esen rüzgârlara yerel rüzgârlar denir.
a. Meltem Rüzgârları: Gün boyunca oluşan sıcaklık ve basınç farkları sonucu meydana gelirler.
• Deniz ve Kara Meltemleri
Gündüz, karalar daha çok ısınacağı için alçak basınç alanı, denizler ise yüksek basınç alanıdır.
Bunun sonucunda denizden karaya doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra deniz meltemi denir.

Gece ise, karalar daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı durumuna geçerler. Denizler daha sıcaktır ve basınç azdır. Bunun sonucunda da, karadan denize doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra kara meltemi denir.

• Vadi ve Dağ Meltemleri
Gündüz, dağ dorukları vadilerden daha erken ısınır ve alçak basınç oluşur. Vadiler ise, daha serindir ve yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda, vadi tabanlarından dağ yamacına ve doruklarına doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra vadi meltemi denir.

Geceleri ise, dağ yamaçlarında ve yüksek plâtolarda hızla soğuyan hava yüksek basınç alanı oluşturur. Alçak ovalar ve vadiler ise, nem oranının daha fazla olması nedeniyle sıcaktır ve alçak basınçlar görülür. Bunun sonucunda da, dağ yamaçlarından alçak ova ve vadilere doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra dağ meltemi denir.

b. Sıcak Yerel Rüzgârlar
• Föhn (Fön)
Hava kütleleri dağ zirvesine doğru çıkarken, sıcaklığı yaklaşık her 100 m. de 0,5 °C azalır. Belli bir yükseltiden sonra bünyesindeki nemi yağış olarak bırakır. Dağın arka yamacına geçtiğinde kuru özelliktedir ve yamaca sürtünerek alçalır. Sürtünmenin etkisiyle sıcaklığı her 100 m. de 1°C artar. Dağ zirvelerinden aşağıya doğru sıcak ve kuru olarak esen bu rüzgârlara föhn rüzgârı denir.

Föhn rüzgârı, İsviçre’de Alpler’in kuzey yamaçlarında görüldüğünden bu ismi almıştır. Föhn rüzgârı Türkiye’de, Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları’nın denize bakan yamaçlarında kışın ve ilkbaharda görülür.
• Sirokko
Kuzey Afrika’da, Büyük Sahra Çölü’nden sıcak ve kuru olarak Akdeniz’e doğru esen rüzgârdır. Fas, Tunus ve Cezayir’de etkisi belirgindir. Akdeniz’i geçerken nem kazanır. İspanya, Fransa ve İtalya’nın güney kıyılarına yağış bırakır.
• Hamsin
Sudan’dan gelen ve Mısır’dan Akdeniz’e doğru esen rüzgârdır. Sıcak, kuru ve boğucu bir rüzgârdır.
c. Soğuk Yerel Rüzgârlar
• Bora
Dalmaçya kıyılarında, Dinar Alpleri’nden Adriya Denizi’ne doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Hızı fazladır.
• Mistral
Fransa’nın Rhone vadisini izleyerek Akdeniz’e doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır.
• Krivetz (Kriviç)
Romanya’da, Aşağı Tuna Ovası’na doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Bükreş’te krivetz etkili olduğunda sıcaklık 10 - 15°C düşer.

d. Tropikal Rüzgârlar
Sıcak kuşakta, ani basınç farklarından kaynaklanan ve hızları saatte 100 - 150 km.ye kadar çıkabilen rüzgârlardır. Daha çok okyanuslar üzerinde oluşurlar. Belirli yollar izleyerek karaların üzerine de sokulurlar. Sarmal hava hareketleri halinde olduklarından, genellikle hortumlara sebep olurlar. Çevrelerine büyük zarar verirler. Tropikal rüzgârlara, Asya denizlerinde ve Avustralya’nın Büyük Okyanus kıyılarında Tayfun (Çince “Büyük rüzgar” demektir), Meksika Körfezi kıyılarında Hurrican (Hariken), Afrika’nın bazı kesimlerinde ve

Yeryuzunde basinc

BASINÇ
Atmosferi oluşturan gazların yeryüzüne yaptığı etkiye basınç denir. Basınç barometre ile ölçülür. Basıncın değeri milibar (mb) denilen birimle belirtilir. Aynı basınca sahip olan noktaların birleştirilmesiyle oluşturulan iç içe kapalı eğrilere ise izobar adı verilmektedir.
Atmosferin yeryüzüne yaptığı basınç her yerde aynı değildir.
Atmosfer basıncını etkileyen faktörler şunlardır:
1. Yerçekimi
Yerçekiminin etkisiyle gazlar Dünya’yı çepeçevre kuşatmıştır. Yükseklere doğru çıkıldıkça Ve alçak enlemlere doğru geldikçe yerçekimi azalır. Buna bağlı olarak basınç da azalır.
Yerçekimi ile basınç arasında doğru orantı vardır. Yerçekimi arttıkça basınç artar, yerçekimi azaldıkça basınç azalır.
2. Yükselti
Yükseldikçe basınç azalır. Bunun nedeni, yükseklere doğru çıkıldıkça Atmosfer’i oluşturan gazların yoğunluklarının yerçekimi etkisiyle azalmasıdır. Basınç ile yükselti arasında ters orantı vardır.

3. Termik Etkenler (Sıcaklık)
Sıcaklığın artmasıyla hava genişler, hafifler ve yükselir. Yükselen havanın yere yaptığı basıncın azalmasıyla, alçak basınç alanları doğar.
Sıcaklığın azalmasıyla soğuyan havanın hacmi daralır, ağırlaşır ve alçalır. Alçalan havanın yere yaptığı basıncın artmasıyla yüksek basınç alanları doğar.
Bu şekilde, ısınma ve soğumaya bağlı olarak oluşan basınç merkezlerine termik basınç merkezleri denir. Örneğin, Ekvator çevresi sürekli sıcak olduğundan, burada termik alçak basınçlar oluşmuştur. Kutuplar civarı ise, sürekli soğuk olduğundan burada da termik yüksek basınçlar oluşmuştur. Sıcaklık ile basınç arasında ters orantı vardır.

4. Dinamik Etkenler
Hava kütlelerinin alçalarak yığılması veya yükselerek seyrekleşmesi sonucunda ortaya çıkar.Örneğin, troposferin üst kısımlarında, Ekvator’dan kutuplara doğru esen Ters (üst) Alize rüzgârları Dünya’nın dönme hareketinin etkisiyle 30° enlemleri civarında alçalarak yüksek basınç alanlarını oluştururlar.
Bununla birlikte, Batı ve Kutup rüzgârları da 60° enlemleri civarında karşılaşınca yükselirler ve burada alçak basınç alanlarını oluştururlar.
işte, bu şekildeki hava hareketlerine bağlı olarak oluşan basınç merkezlerine de dinamik basınç merkezleri denir.
5-Yoğunluk:Atmosferdeki su buharı ve gazların oranına atmosfer
yoğunluğu denir.
Yoğunluk arttıkça basınç ta artar.

Atmosfer basıncı, yere yaptığı basınç derecesine göre üçe ayrılır.
Normal Basınç: 45° enlemlerinde, deniz seviyesinde, 0°C sıcaklıkta, 760 mm yüksekliğindeki cıvanın yaptığı basınca eşit olan atmosfer basıncına normal basınç denir. Bu basınç 1013 milibardır.
Yüksek Basınç (Antisiklon): 1013 milibardan daha yüksek olan basınçlara yüksek basınç denir. Yüksek basıncın görüldüğü yerlerde alçalıcı hava hareketleri vardır.
Alçak Basınç (Siklon): 1013 milibardan daha az olan basınçlara alçak basınç denir. Alçak basıncın görüldüğü yerlerde yükselici hava hareketleri vardır.
YERYÜZÜNDEKİ SÜREKLİ BASINÇ ALANLARI
1. Termik Kökenli Basınç Alanları
Ekvatoral Alçak Basınç Alanı (Tropikal Siklon) Ekvatoral bölge üzerinde bütün Dünya’yı kuşatan sürekli bir alçak basınç alanı uzanır. Bunun nedeni buraların devamlı ısınmasıdır. Bu basınç kuşağı kışın güneye, yazın da kuzeye doğru genişler.
Kutuplar Yüksek Basınç Alanı (Polar Antisiklon) Kutuplar yıl boyunca soğuk olduklarından, buralarda sürekli bir yüksek basınç alanı oluşmuştur. Bu basınç alanı kışın genişler, yazın da daralır.
2. Dinamik Kökenli Basınç Alanları
Ekvator Üstü Yüksek Basınç Alanı (Subtropikal Antisiklon) Ekvatoral bölgede, ısınarak yükselen hava kütleleri üst alizeler halinde kutuplara doğru eserken, gerek Dünya’nın ekseni etrafında dönmesinden, gerekseyerçekimi ve soğumadan dolayı 30° enlemleri civarında alçalır. Sonuçta, bu enlemlerde yüksek basınç alanı oluşur.
Kutup Altı Alçak Basınç Alanı (Subpolar Siklon) Batı ve Kutup rüzgârları, 60° enlemleri civarında karşılaştıktan sonra yükselirler. Sonuçta bu enlemlerde alçak basınç alanı oluşur.


YÜKSEK BASINÇ ALANLARINDA;
Alçalıcı hava hareketi vardır. Alçalan hava ısınarak havanın nem açığını artırır. Bu sebeple yağış oluşmaz.
Hava hareketi merkezden çevreye doğrudur.
Hava genellikle açıktır. Yüksek basıncın etkili olduğu kış gecelerinde yerin ısı kaybı fazladır.Bu sebeple böyle olan kış gecelerinde ayaz olur.
Termik Y.B alanı soğuk, Dinamik Y.B alanı sıcaktır.



ALÇAK BASINÇ ALANLARINDA;
Yükselici hava hareketi vardır. Yükselen hava soğur ve yağış bırakır.
Hava hareketi çevreden merkeze doğrudur.
Hava genellikle kapalıdır. Bu sebeple kışın böyle gecelerde yerin ısı kaybı azdır. Hava ılık olur.
Termik A.B alanı sıcak, Dinamik A.B alanı soğuktur.

iklim bilgisi

İKLİM
Geniş bir sahada, uzun yıllar boyunca (40 – 50 yıl) devam eden, atmosfer olaylarının ortalamasına iklim denir.
HAVA DURUMU
Dar bir sahada, kısa süre içerisinde görülen atmosfer olaylarına hava durumu denir.
KLiMATOLOJİ
Geniş sahalarda, uzun yıllar devam eden atmosfer olaylarının ortalamalarını tespit ederek, iklim bölgelerini ve karakterlerini inceleyen bilim dalına klimatoloji denir.
METEOROLOJİ
Dar sahalarda, kısa süreli atmosfer olaylarını inceleyen bilim dalına meteoroloji denir.
İklimin insan ve çevre üzerindeki etkileri
İnsanların;
– Yeryüzüne dağılışlarını,
– Ekonomik faaliyetlerini,
– Yiyecek ve giyeceklerini,
– Fizyolojik gelişimlerini,
– Karakterlerini,
– Kültür faaliyetlerini, etkiler.
Endüstrinin dağılışını etkiler.
Konut tipini ve malzemesini etkiler.
Ulaşım faaliyetlerini etkiler.
Turizm faaliyetlerini etkiler.
Tarım faaliyetlerini etkiler.
Tarım ürünleri çeşitliliğini etkiler.
Toprak oluşumunu ve verimlilik derecesini etkiler.
Yeryüzü şekillerinin oluşumunu etkiler.
Bitki örtüsü çeşitliliğini etkiler.
Göllerin oluşumunu ve göl sularının kimyasal özelliğini etkiler.
Akarsu debilerini ve rejimlerini etkiler.
Hayvan türleri ve dağılışını etkiler.
Dış kuvvetlerin etki alanlarını ve dağılışını etkiler.
Kayaların çözülme türünü belirler.
Erozyonu etkiler.
Kalıcı kar sınırı yükseltisini etkiler.
Denizlerin tuzluluk oranlarını etkiler.
ATMOSFER ve ÖZELLİKLERi
Dünya’yı gazlardan meydana gelen bir geosfer (tabaka) kuşatır. Buna atmosfer denir.
Atmosferin Katları
Atmosfer, yerçekimi etkisiyle iç içe kürelerden meydana gelmiştir. Bunların yoğunlukları ve bileşimleri birbirinden farklıdır.

Troposfer: Atmosferin en alt tabakasıdır. Ekvator üzerindeki kalınlığı 16 - 17 km, 45° enlemlerinde 12 km, kutuplardaki kalınlığı ise 9 - 10 km dir. Bunun nedeni, Ekvator’daki hava kütlelerinin ısınarak yükselmesi, kutuplarda ise soğuyan havanın ağırlaşarak alçalmasıdır. iklim olayları troposferin 3 - 4 km lik kısmında meydana gelir. Çünkü, iklim olaylarında çok etkili olan su buharı troposferin 3 - 4 km lik kısmında bulunur. Troposfer daha çok yerden yansıyan ışınlarla ısınır.
Atmosferdeki gazların % 75'i troposfer katında bulunmaktadır.

Stratosfer: Troposferden itibaren 17 - 30 km ler arasında bulunur. Bu tabakada su buharı olmadığı için, iklim olayı görülmez. Stratosferde sıcaklık değişimi yok gibidir. Sıcaklık –45°C civarındadır. Stratosferde yerçekimi çok azaldığı için cisimler gerçek ağırlıklarını kaybederler. Üst kısımlarında ozon gazı bulunur.

Şemosfer: Stratosferden sonra 30 - 90 km ler arasında bulunur. iki kısımdan oluşur.
a. Ozonosfer: içerisinde bulundurduğu ozon gazından dolayı bu ismi almıştır. Güneş’ten gelen ve canlı yaşamı için zararlı olan ışınları (Ultraviyole ışınları gibi) tutar. Bundan dolayı canlıların koruyucu katıdır. Dünya’nın aşırı ısınıp, soğumasını önler.
b. Kemosfer: Bu katmana kemosfer denilmesinin nedeni, içerisinde bazı kimyasal olayların meydana gelmesidir. Az miktarda zararlı ışınların tutulması burada da görülür.

İyonosfer: Şemosferden sonra 90 - 300 km’ler arasında bulunur. Bu tabakadaki gazlar ultraviyole ışınlarının etkisi ile iyonlara ayrılmıştır. iyonlaşma sırasında açığa çıkan enerji ile sıcaklığı yükselmiştir. (250°C) iyonlar arasında elektron alışverişi son derece fazladır. Bundan dolayı haberleşme sinyalleri, radyo dalgaları bu tabakadan yansır.

Eksosfer: Atmosferin en üst ve en dış sınırını oluşturur. Eksosferde bazı gaz molekülleri yerçekimi etkisinden kurtularak uzaya kaçar. Bu nedenle dış sınırı kesin olarak tespit edilememekte, 10.000 km ye kadar çıktığı sanılmaktadır.

Atmosferin Faydaları
İklim olayları meydana gelir.
Canlı yaşamı için gerekli gazları ihtiva eder.
Güneş’ten gelen zararlı ışınları tutar.
Dünya’nın aşırı ısınmasını ve soğumasını engeller.
Dünya ile birlikte dönerek sürtünmeden doğacak yanmayı engeller.
Uzaydan gelen meteorların parçalanmasına neden olur.
Güneş ışınlarının dağılmasını sağlayarak, gölgede kalan kısımların da aydınlanmasını sağlar. Bir başka ifade ile gölgelerin tam karanlık olmasını önler.
Işığı, sesi, sıcaklığı geçirir ve iletilmesini sağlar.
Hava akımları sayesinde gündüz olan kesimlerin aşırı sıcak, gece olan kesimlerin de aşırı soğuk olmasını engeller.
İKLİM ELEMANLARI
A. SICAKLIK
Yeryüzündeki sıcaklığın kaynağı Güneş’tir. Yeryüzünün Güneş’ten aldığı ısı miktarına sıcaklık denir. Termometre ile ölçülür. Sıcaklığın birimi santigrat derece (°C) dir.
Güneş ışınları vasıtasıyla gelen ısı enerjisi, atmosferi geçerek yeryüzüne ulaşır ve yeryüzünü ısıtır. Ancak, Güneş’ten gelen enerjinin tümü yeryüzüne kadar ulaşamaz. Bir kısmı atmosferde alıkonur, bir kısmı atmosferin yüzeyinden geri yansır.
Atmosfere gelen enerji % 100 kabul edilirse;
Enerjinin % 25'i bulutların ve atmosferin etkisi ile uzaya doğru yansır.
% 25'i atmosferde dağılarak gölge yerlerin aydınlatılmasını ve gök yüzünün mavi görünmesini sağlar.
% 15'i atmosfer tarafından emilerek atmosferin ısınmasını sağlar.
% 35'i yeryüzüne ulaşır. Bu enerjinin % 27'si yeri ısıtır. % 8'i ise yeryüzüne çarptıktan sonra tekrar uzaya yansır.

SICAKLIK DAĞILIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER (SICAKLIK ETMENLERİ)
1. Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı
Yeryüzünde sıcaklık dağılışını etkileyen en önemli faktördür. Güneş ışınları bir yere ne kadar dik düşerse, orası o kadar fazla ısınır. Düşme açısı küçüldükçe ısınma azalır. Düşme açısını belirleyen etkenler şunlardır:
a. Dünya’nın şekli ve enlem: Dünya’nın şekline bağlı olarak, Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe güneş ışınlarının yere düşme açıları küçülür. Bunun sonucunda da Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sıcaklık azalır.

b. Yaşanan Mevsim: Dünya’nın eksen eğikliği ve yıllık hareketine bağlı olarak güneş ışınlarının düşme açısı yıl boyunca değişir.
Buna göre, Kuzey Yarım Küre, yaz mevsiminde güneş ışınlarını daha dik, kışın daha eğik alır.
c. Günün Saati: Dünya’nın günlük hareketine bağlı olarak, güneş ışınlarının bir noktaya geliş açısı gün boyunca değişme gösterir. Güneş ışınları sabah ve akşam eğik açıyla, öğle vakti ise gelebileceği en dik açı ile gelir.
d. Bakı ve eğim: Güneş ışınlarının düşme açısı, yerşekillerinin Güneş’e bakma durumuna göre (Bakıya göre) ve yerşekillerinin eğimine göre değişir.

2. Güneş ışınlarının atmosferde katettiği yol
Güneş ışınlarının atmosferde aldığı yol uzadıkça enerji kaybı o oranda artar. Dik açı ile gelen ışınlar daha kısa bir yoldan yeryüzüne ulaşır ve daha az kayba uğrar. (Ekvator çevresi gibi)
Dar açı ile gelen ışınlar ise, daha uzun bir yoldan yeryüzüne ulaşır ve daha fazla kayba uğrar. (Kutup çevreleri gibi)
3. Güneşlenme Süresi
Güneşlenme süresi arttıkça sıcaklık artar. Yaz aylarında güneşlenme süresi fazla olduğundan sıcaklık değerleri yüksektir. Yine gün içinde en yüksek sıcaklıkların tam öğle vakti değil, öğleden birkaç saat sonra olması güneşlenme süresi ile ilgilidir. Geceleri ise, Güneş’ten enerji alınmadığı için soğuma görülür. Bu nedenle günün en soğuk anı, sabah Güneş doğmadan önceki andır.
4. Yükselti
Troposfer katında, yerden yükseldikçe sıcaklık değerleri her 100 m. de 0,5 °C azalırken, alçaldıkça her 100 m. de 0,5°C artar.
5. Kara ve Denizlerin Dağılışı
Aynı miktarda güneş enerjisi alan karalar ve denizler aynı derecede ısınmazlar. Karalar denizlere oranla daha fazla ve çabuk ısınırken, denizler daha az ve geç ısınırlar. Yine karalar denizlere oranla daha fazla ve çabuk soğurken, denizler daha az ve geç soğurlar.
Denizler karalara oranla geç ısınıp geç soğuduğu için, karasal iklimlerde en sıcak ay Temmuz, en soğuk ay Ocak iken, denizel iklimlerde en sıcak ay Ağustos, en soğuk ay Şubattır.
6. Nem Miktarı
Nem, bir yerin fazla ısınması ve soğumasını önler. Sıcaklık farkını azaltır. Güneş ışınlarının dik ve dike yakın geldiği Ekvator çevresi Dünya’nın en sıcak yerleri olması gerekirken, nemin fazlalığından dolayı olmamıştır. Dünya’nın en sıcak yerleri ise Dönenceler civarı (Tropikal çöller) olmuştur.
Kış mevsiminde, havanın bulutlu olduğu günlerde, ısı kaybı azaldığından sıcaklık değerleri yüksektir. Havanın bulutsuz olduğu günlerde ise, ısı kaybı daha fazla olduğundan sıcaklık değerleri düşüktür. Kuru ve ayaz bir hava yaşanır.
Nemin fazla olduğu deniz yüzeylerinde, vadilerde ve alçak ovalarda nemin fazlalığından dolayı sıcaklık kaybı az iken, dağ zirvelerinde nemin azlığından dolayı sıcaklık kaybı fazladır.
7. Okyanus Akıntıları
Okyanus akıntıları, hem denizler hem de karalar üzerinde havanın sıcaklığını etkilerler. Bu akıntılar sıcaklığın Ekvator’dan kutuplara doğru düzenli olarak azalmasını engeller.
Ekvator yönünden gelen Gulf - Stream, Brezilya, Kuroşivo ve Alaska gibi akıntılar sıcaklığı yükseltir. Buna karşılık, kutup yönünden gelen Labrador, Kanarya, Oyaşivo, Benguela ve Kaliforniya gibi akıntılar sıcaklığı düşürür.
8. Rüzgârlar
Kuzey Yarım Küre’de güneyden, Güney Yarım Küre’de de kuzeyden esen rüzgârlar, Ekvator yönünden geldikleri için sıcaklığı artırır. Kutup yönünden gelen rüzgârlar ise, sıcaklığı düşürürler. Bu durum enlem - sıcaklık ilişkisine örnektir.
Denizden karaya doğru esen rüzgârlar kışın ılıtıcı, yazın ise serinletici etki yapar.
Karadan denize doğru esen rüzgârlar ise, kışın sıcaklığı düşürücü, yazın ise sıcaklığı yükseltici etki yapar.
9. Bitki Örtüsü
Bitki örtüsü, güneş ışınlarının bir kısmını emerek gündüz yerin fazla ısınmasını önler. Gece ise, yerden ışıyan sıcaklığın bir bölümünü tutarak fazla soğumayı engeller. Bunun sonucunda, bitki örtüsünün gür olduğu alanlar ile seyrek olduğu alanlar arasında, sıcaklığın dağılışı açısından önemli farklar ortaya çıkar.

SICAKLIĞIN YERYÜZÜNDEKİ DAĞILIŞI
Sıcaklığın yeryüzüne dağılışı izoterm adı verilen eş sıcaklık eğrileri ile gösterilir. Sıcaklık haritalarına ise izoterm haritaları denir. izoterm haritaları günlük, aylık ve yıllık olabilir. Bu haritaların bir kısmı gerçek sıcaklıkları gösterir. Bunlara gerçek izoterm haritaları denir. Bu haritalarda yükseltinin etkisi hesaba katılır. Bir de, yükselti değerleri her yerde sıfır metre kabul edilerek, sıcaklık değerlerinin buna göre düzenlenip çizildiği haritalar vardır. Bu haritalara da indirgenmiş izoterm haritaları denir. Her yerin gerçek sıcaklığına, yükseltiden dolayı kaybettiği sıcaklığın eklenmesiyle indirgenmiş sıcaklık bulunur.
Örneğin, 1000 m. yükseklikteki bir yerin gerçek sıcaklığı 16°C ise, buranın indirgenmiş sıcaklığı;

Dünya Yıllık Ortalama Sıcaklık Dağılışı
Yeryüzünde üç farklı sıcaklık kuşağı oluşmuştur.
Genel olarak (Dünya’nın şekli sonucu) Ekvator’dan kutuplara gidildikçe sıcaklık azalır. Ancak en yüksek sıcaklıklara dönenceler çevresinde rastlanmaktadır.
Kuzey Yarım Küre, Güney Yarım Küre’den daha sıcaktır. Çünkü, Kuzey Yarım Küre’de karalar, Güney Yarım Küre’de denizler daha fazla yer kaplar.
Kuzey Yarım Küre’de, yüksek enlemlerdeki karaların batı kıyıları, doğu kıyılarına göre daha sıcaktır. Sebebi, sıcak okyanus akıntılarıdır. (Gulf - Stream, Alaska, vb.)
Kuzey Yarım Küre’deki sıcaklık farkları Güney Yarım Küre’den daha fazladır. Sebebi, kara - deniz dağılışıdır.
Termik Ekvator ortalama 8° kuzeye kaymıştır. Nedeni, kuzeyde karaların fazla olması ve sıcak okyanus akıntılarının etkisidir.
Dünya Ocak Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı
Ocak ayında, Kuzey Yarım Küre’de kış mevsimi yaşanır.
Bu ayda Dünya’nın en soğuk yerleri Sibirya, Kanada ve Grönland’ın kuzey bölgeleridir.
Bu ayda Dünya’nın en sıcak yerleri, Oğlak Dönencesi üzerindeki kara içleridir.
Dünya Temmuz Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı

Temmuz ayında, Kuzey Yarım Küre’de yaz mevsimi yaşanır.
Bu ayda, Dünya’nın en sıcak yerleri Büyük Sahra, Arabistan Yarımadası’nın iç kısımları, iran, Orta Asya, Meksika, Amerika’nın orta kesimleri ve Arizona çevresidir.
Bu ayda Dünya’nın en soğuk yerleri Antarktika Kıtası’ndadır.